O bir müzecilik ve sanat tutkunu. Bu tutkuları ile inovatif neler yapabiliriz diye araştırırken arkadaşının önerisiyle Hamburg’da Karanlıkta Diyalog Projesi ile tanışır. Projeyi yerinde deneyimleyerek sosyal girişimciliğin en güzel örneklerinden biri olan Karanlıkta Diyalog’u bireysel gayretleriyle Türkiye’ye kazandırır.
Berlin Duvarı gibi toplumdaki önyargı duvarını, sergiyi deneyimleyen herkeste yıkılmasını sağlayan büyük bir toplumsal değişimin de mimarı. Karanlıkta Diyalog’un Direktörü ve Kurucu Ortağı Hakan Elbir’in heyecanı, Türkiye’de yepyeni bir sosyal etki ve kalıcı değer yarattı. Elbir’in karanlığı aydınlatan tutku ve heyecan dolu macerasıyla sizleri baş başa bırakıyorum.
Sizi tanıyabilir miyiz?
Adım Hakan Elbir. Uzun yıllar özel sektörde yöneticilik yaptıktan sonra Suna ve İnan Kıraç Vakfı'nın kültür sanat işletmesinde çalıştım. Pera Müzesi ve İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nün kuruluşlarında yer aldım. Daha sonra da bu birikimlerimi ve deneyimlerimi farklı bir noktada da devam ettirmek için kendi şirketimi kurdum. Süreç içerisinde ortağım Kerem Okumuş ile beraber toplumsal yatırım programlarıyla ilgilenmeye başladık. Özellikle dezavantajlı grup diye tabir edilen içinde engellilerin de olduğu gruplarla ilgili inovatif neler yapabiliriz diye araştırırken Karanlıkta Diyalog Projesi ile karşılaştık. Hemen atladık Hamburg'a gittik. Sergiyi gezerek deneyimledik. Kanada'da sergi tasarımcısı olarak çalışan bir arkadaşım önermişti. Benim az çok ne tür projelerden hoşlanacağımı bilen arkadaşım,”Hakan mutlaka Karanlıkta Diyalogu deneyimlemelisin buna sergi diyorlar ama sen de sergicisin bu bambaşka bir şey, bunun bir sergi projesinden çok daha farklı açılımları olabilir. Bir git ne demek istediğimi anlayacaksın” dedi. Beni en çok etkileyen ise, “Sana saatlerce anlatsam anlayamayacağın bir şey, bunun tek yolu deneyimlemek başka seçeneğin yok” dedi. Biz de hemen randevumuzu aldık, sergiyi deneyimledik. Sergiden çıktıktan sonra projenin yaratıcısı Andreas Heinecke'ye, “Biz bu işi yapmak istiyoruz” dedik ve Karanlıkta Diyalog hikayemiz öyle başladı.
Karanlıkta Diyalog nedir? Kısa tarihçesini öğrenebilir miyiz?
Andreas Heinecke'nin Karanlıkta Diyalog (KD) için şöyle bir hikayesi var. Karanlıkta Diyalogun doğuşu sorulduğunda onu anlatır hep. Aslında iki tane çıkış noktası var. Bir tanesi, II. Dünya Savaşı sırasında anne tarafı Yahudi, baba tarafı da Nazi Almanya'sına mensup biri olması. 13 yaşındayken Yahudilerin başına gelen hadiselerden inanılmaz etkileniyor. Heinecke, kendi kendine sormaya başlıyor neden diye. “Neden aynı ülkenin mensupları birbirlerini öldürme noktasına geliyor? Buna neden olan şey nedir?” Bu soru kafasında bir yerlerde dururken tabii aradan yıllar geçiyor. 30'lu yaşlarına geldiğinde bir radyo istasyonunda çalışıyor.. Patronu diyor ki, “Sana bir görev vereceğim yeni istihdam ettiğimiz bir arkadaşımızın yanında yer alacaksın, onun rehberi olacaksın. İşyerindeki bütün süreçleri sen anlatacaksın”. O da “Hay hay” diyor. Sonra patron Mathias'ı getiriyor. Mathias bir görme engelli. Andreas onu gördüğü an hayal kırıklığına uğruyor. “Tanrım !” diyor. “Ben bir görme engelli ile ne yapabilirim? Hayatımda hiç görme engelli ile karşılaşmadım, ne yapılacağı ile ilgili hiç bir fikrim yok ve ben bununla uğraşmak istemiyorum”. Sonuçta patron tarafından görev olarak verildiğinden işi kabul ediyor. Fakat dönüm noktası Mathias'ın Andreas'ı evine davet ettiği an. Evine gidiyor kapıyı çalıyor. Mathias kapıyı açıp içeriye alıyor. “Ne içersin?” diyor, “kahve” diye cevap veriyor. Andreas hemen içeriye giriyor ve kahveleri yapıyor, getirip önüne koyuyor. İnanamıyor Andreas, “Acaba mutfakta birisi mi var” diyor. Konudan o kadar uzak ki mutfağa gidip bakıyor, kimse yok. “Sen tek mi yaşıyorsun?” diye soruyor. “Evet tek yaşıyorum” diyor. Sonra Mathias sigarasını yakıyor. Dubleks evde yaşayan Mathias; “A bir saniye benim çamaşırları makineden almam lazım” diyor ve yukarıya çıkıyor. Çamaşırlarını asıyor, normal rutin işlerini çok rahatlıkla yapıyor ve hiç kimseden de yardım almıyor. O andan itibaren Andreas diyor ki, “Benimkisi tamamen önyargıymış. Hiç bir şey bilmediğim için saçmalamışım.”
O andan itibaren hem Mathias'a çok büyük bir saygı duyuyor, hem de onunla can ciğer dost oluyor. Tekrar geriye dönüyor diyor ki, “Önyargı, iletişimsizlik ve II. Dünya Savaşı’nda yaşananlar, kendini öbürünün yerine koyamamaktan kaynaklanıyor. Bütün bu yaşadıklarının hepsi de Karanlıkta Diyalog'u doğuruyor. Heinecke, “Ben öyle bir platform yaratayım ki insanlar kendisini öbürünün yerine koyup empati yaparak birbirlerini anlasınlar.”diyor. Andreas'ın hayatında yahudi asıllı bir Alman filozof var, Martin Buber'da etkili bir isim. "Öğrenmenin tek yolu, karşılaşmaktan geçer." ifadesinin de sahibi olan kişi. O söz de onu çok etkiliyor ve ondan sonra da evinin kullanmadığı otomobil garajında Karanlıkta Diyalogun ilk versiyonunu hayata geçiriyor. Proje o kadar başarılı oluyor ki 25 yıl içerisinde dünyada 8 milyondan fazla insanın deneyimlediği proje olarak büyük bir başarıya imza atıyor. 6000 den fazla istihdam sağlıyor, bir de istihdam boyutu olan ilginç bir proje olarak pek çok ödülün de sahibi oluyor. Dolayısıyla Karanlıkta Diyalog’un doğuşunu özetle bu şekilde anlatabilirim.
Karanlıkta Diyalog’u İstanbul’a kazandırmada sizi en çok etkileyen ne oldu?
Biz Almanya'da deneyimledikten sonra oturup Andreas'la nasıl bir sistem olduğunu konuştuk. 25 yıl boyunca 2 milyon nüfuslu Hamburg'ta senede yaklaşık 75-80 bin kişi tarafından deneyimleniyor. Bunu hesap ederseniz zaten bütün Hamburg'un deneyimleyerek bitirmiş olması lazım. Ama yok, devam ediyor proje. İşte sosyal girişimcilik de orada devreye giriyor. Hani malum dünyada çok yaygın olmayan; biz de henüz tam oturmamış bir kavram var ya; sosyal girişimcilik; yani değer yaratma; kamunun yükünü alma, özellikle istihdam da yaratma bunun bir boyutu. Kamudan çok büyük bir destek aldığını söylüyor, vergisel avantajlardan tutun da o engellilerin maaşının bir kısmının ilgili bakanlıklar tarafından finanse edilmesine kadar sistemi bu şekilde oturtmuş. Bir franchising sistemi geliştirmiş. Dünyada aklınıza gelebilecek 130 kente bu sistemle satmış bu projeyi. Aynı şeyi bize de yaptı. Lisans bedeli ve danışmanlık bedeli var. Bütün bunları alt alta topladığınız zaman o kendisine bir kaynak yaratıyor. Yıllık yenileniyor, dolayısıyla işletme modeli çok akıllıca bir model. Bir taraftan yıllık bir bilet geliri var, rehberlerin maliyeti de bir taraftan karşılanıyor, kamusal destek var. Öte yandan da lisans ve diğer danışmanlık hizmetleri ile çok başarılı bir sistem kurulmuş. Etkileyen şu oldu beni, hiç unutamıyorum o günü. Ben de Kerem de 90 dakika boyunca bize sergiyi gezdiren Hamburg'daki rehberden çok etkilendik. Konuya ve alan hakimiyeti ile çift dille bize rehberlik yaptı. Biz bir Alman ekiple girdik sergiye, bize İngilizce yapıyor onlara Almanca yapıyor. O kadar profesyonel, o kadar soğukkanlı ki. Finalde kafede oturuyoruz, kurgu aynı çünkü. “Ne kadar bir süre geçmiştir sizce?” dedi. “30-40 dk. geçmiştir” dedik biz. 3 kişiydik Türkiye'den, Almanlar da benzer bir şey söylediler ve “90 dk geçti” dedi. İnanmadık “hadi canım” dedik. Biz çok çabuk geçtiğini zannettik, sonra anlattı;körler dünyasındaki zaman ve boyut kavramını. İşin felsefik tarafı da var orada. Biz mesela şimdi burada duvarları görüyoruz, yukarıda tavan görüyoruz, kapı görüyoruz, ama gözlerimizi kapatınca hiç bir şey yok. Hiç bir sınır yok. Düşünsenize tamamen sınırsız apaçık bir alan. Sergiye ilk girdiğimde karanlığa başımı eğerek girdim.Tuhaf bir duygu bu; kafamdaki sınır beni baskılıyor. Rehber bunu farketti dedi ki “başınızı kaldırarak yürüyebilirsiniz. “Aman Allah'ım nereden görüyor?”dedim. Hissetti. Dolayısıyla bu rehberin duruma hakimiyeti ve kendini ifade etme şekli ile zaten engellilerle ilgili planladığımız projeleri birleştirince bunu biz İstanbul'a mutlaka götürmemiz lazım diye düşündük. İşin ilginci nedir biliyor musunuz? Andreas'la oturduk konuştuk, “biz” dedik “sözleşme yapmak istiyoruz.” “Gençler” dedi, “Karanlıkta diyaloga karar verme süresi dünyadaki diğer örneklerde 2 yıl ila 12 yıl arasındadır. Siz 24 saat önce deneyimlediniz, şimdi karşıma geçmişsiniz almak istiyorum diyorsunuz.”“Ben vermem” dedi. “Belki de çok acele karar veriyorsunuz bakın” dedi. “Bu işte para yok, baştan uyarayım, böyle çok insanla savaştım. Para kazanmak istiyorsanız terk edin burayı. Hiç tanışmamış olalım” dedi. “Ama başka amaçlarınız var ise sosyal girişimcilik ve değer yaratmak gibi, eyvallah” dedi. “Size 24 saat daha süre veriyorum, yarın gelin eğer hala karşımdaysanız, size vereceğim çünkü o heyecanı bilirim. O heyecanın gazına gelmiş olabilirsiniz” dedi. Tabii inanılmaz deneyimli bir adam. Heyecan vardı tabii ama rasyonel bir heyecandı o.
Mehmet Kızıltaş - Ama siz kendi ülkenizin değerlerini ve buradaki insanları bildiğiniz için bunun etkisi..
“Tam tersi etki vardı biliyor musunuz? Size isim vermeyeyim ama her 10 kişiden 9'u “bu projeyi getirmeyin” dedi. Neden biliyor musunuz? “Türk insanı ajitasyon sevmez” dediler bana.
Ne ajitasyonu, bu gerçeğin ta kendisi.
Türk insanı acıklı hikayelerden hoşlanmaz. Dizilerden örnek verdiler. Komedi filmleri, komedi dizileri daha çok iş yapar, dramlar daha az iş yapar gibi. Zaten gündelik yaşamında bin bir derde boğulmuş bir vatandaş niye kendisini böyle bir şeyle meşgul etsin? Ama bizim o deneyimi yaşamaktan kaynaklı bir özgüvenimiz vardı. Bu hikayenin hiç birinin ajitasyon olmadığını biliyorduk. Tam tersi engellilere bir saygı doğuracak bir projeydi, biz öyle ele aldık açıkçası. Bütün iletişim çalışmalarımızı da bu yönde yaptık. Asla körler sergisi demedik. Andreas'ın en çok kızdığı konulardan bir tanesi de bu. “Körlük sergisi değil” der. “Bu onlarla beraber yaşanılan geliştirilen bir deneyimdir ve başta onlar olmak üzere aslında kişinin kendi içine yaptığı yolculuk” der . Hakikaten öyle, ben Almanya'da Hamburg'da da deneyimledim. Ardından Frankfurt'da, İsrail'de, yurt dışında başka ülkelerde de bunu çok deneyimledim ve nihayet İstanbul'da da. Öyle her defasında kendimi sorgularken buldum; kendi kapasitemi, kendi sınırlarımı, kafayı taktığım konuları, dertlendiğim meseleleri. İnsan kendiyle uğraşıyor açıkçası. İçerde kendinizle başbaşasınız kendinizlesiniz.
Karanlıkta Diyalog’un mimarı Andreas Heinecke, bir açıklamasında “Görmeyi metafor olarak kullanıyorum!” diyor. Siz bunun için ne söyleyeceksiniz?
Tam tersi karanlığı ve körlüğü metafor olarak kullanıyor. Bizimle de paylaştı. Bizim de yaklaşık 1 yıldır deneyimlediğimiz konu bu. Karanlıkta ve kişiyi geçici olarak kör yaparak aslında önyargıları kapıda bıraktırıyor size. İşte örneğin biz bu görüşmeyi sizinle karanlık bir odada yapmış olsaydık -ki bunlar yapılıyor dünyada- ben sizi görmediğim için olumlu ya da olumsuz manada kafamda hiç bir fikir oluşmayacaktı size dair. Dış görünüşünüze ve bakışlarınıza ilişkin geçmişte sizi benzettiğim ve olumsuz etkilendiğim kişilerle özdeşleştirme şansı da olmayacaktı. Dediğiniz gibi orada her şeyi bırakıyorsunuz. Andreas'ın metafordan kastı bu; “insanlar karanlıkta birbirlerini daha iyi dinliyorlar” diyor. Hakikaten öyle; insanlar karanlıkta daha kibarlar diyor. Siz sergiyi gezerken bizimle değil de farklı bir grupla girmiş olsaydınız bunu yaşayacaktınız. Yolda giderken birisi yanlışlıkla dokunuyor; “özür dilerim” diyor veya “pardon” diyor veya “affedersiniz” diyor. İnsanın belki de gerçekten kendisi ortaya çıkıyor. Biz dış dünyada maskelerle dolaşıyoruz. Bunun bazıları savunma amaçlı oluyor, bazıları refleks bazıları da hayatın sundukları. İçerisi tırnak içinde çırılçıplak olduğumuz karanlıkta ki Andreas bunu ana rahminden çıkmış kadar püru pak vaziyet diye betimliyor- 90 dakika dolaşıyorsunuz. İlginç arkadaşlıklar da oluşuyor içeride. Özellikle kafe bölümüne girildiği andan itibaren dostluklar gelişiyor, sohbetler başlıyor. Aslında orada önyargısızlığı iletişimi, saygıyı ve birbirini dinlemenin altını çiziyor. Temelde her birey eşittir diyor. Andreas’ın çocukluk hikayesine döndüğümüzde annesinin akrabaları için bir taraftan kahrolurken baba tarafının mutluluktan uçtuğunu biliyoruz. Yani aynı anne ve aynı babanın aynı olayla ilgili farklı tepkiler gösterebildiğini görüyoruz.
Karanlıkta Diyalog’dan herkes yararlanabiliyor mu? Ücretsiz mi?
Bugüne kadar yaklaşık 40 bin kişi deneyimledi. 19-25 yaş grubunu genç olarak tanımlarsak %70'si gençlerden oluşuyor. 25-40 yaş grubunu da eklediğinizde bu oran %80’ne ulaşıyor; yani genç bir profil var. Bu profilin %70'e yakını tavsiye üzerine gelmiş sergiye. Yani siz deneyimlemişsiniz, Hasibe Hanım'a anlatmışsınız o merakla buraya gelmiş. Merak etmiş çünkü aldığı tavsiye çok etkili, ama bu sadece bize özel değil. Almanya'da da genelde tavsiye üzerine hep gelinmiş. Bunun reklamı olmaz. Bizim reklam ajansının en büyük sıkıntısı başlangıçta buydu. Bu kadar projemizde yer almışlar, sergi işlerimizde hiç görsel bir şey yok, düşünsenize bir ajans için çok acıklı bir hikaye. Hiçbir şey sunamıyorsunuz. Tamamen sloganlarla, logoyla ve o karanlığı ifade ederek ilerliyorsunuz.
Ücretli mi?
Karanlıkta Diyalog ücretli. Dünyadaki her Karanlıkta Diyalog ücretli. Bu sosyal girişimciliğin zaten bir gereği; sürdürülebilirlik için işletme giderlerinin en azından bir kısmının karşılanması gerek.
Peki çocuklarda hiç deneyimlendi mi? Kaç yaşa kadar?
Evet. 9 yaş ve üstü. Pedagojik açıdan aslında Almanya'da 8 yaşı da tavsiye etmişler. Biz bu projeyi İstanbul'a getirdiğimizde bir kaç akademisyenle görüştük, pedagog ile görüştük, çocukların korkabileceğini düşündüler. Ben şahsen aynı fikirde değilim bu arada. Dünya standartlarına baktığımız zaman Karanlıkta Diyaloglar ya 8 yaş ya da 9 yaş ve üzeri için tavsiye edilmiş. Bu arada 8 yaşın altındaki çocuklar ebeveynleri ile gelebiliyor. Orada bir sıkıntı yok. Ama okul gruplarından söz ediyorum ben. Çocuk korktuğunda çok rahat çıkabilir.İçerisi o an için uygun, çıkışlar var ve rehberle zaten telsiz yoluyla iletişim kuruluyor.
Karanlıkta Diyalog deneyimi yaşamak isteyenler merak edenler için sergi içindeki parkurlardan ve özelliklerinden bahsedebilir misiniz? Ne kadar sürüyor?
Öncelikle mekanı bize kullandıran İBB ve iştiraki İstanbul Ulaşım A.Ş yöneticilerine teşekkür etmek isterim. Dünyadaki ilk metro alanı içindeki sergi olarak tarihe geçtik. Bu o kadar önemli ki. Özellikle rehberlerin sergi alanına ulaşımı gerek metrobüs gerekse metro ile çok kolay oluyor.
Andreas diyor ki ziyaretçilerin hayal dünyasına saygı duymak lazım. Siz parkı bir başka türlü canlandırıyorsunuz bir başkası başka. Tekneyi küçük tekne olarak algılayan var resmen yat gibi algılayan var.Çıkıştaki geribildirimler bunlar. Bu arada içeridekilerin hepsi, tüm kurgu gerçektir. Hiç aldatma yok. Örneğin tramvay birebir ölçekte gördüğümüz İstiklal Caddesindeki tramvayın aynısıdır. Burada İETT ile işbirliği yaptık. Tekne bölümündeki tekne de birebir gerçek ölçülerdedir. Sergi alanı 1500 metre karelik bir alan. Dünyada ki en büyük Karanlıkta Diyalog projesi. “Niye böyle bir şey yaptınız? “derseniz ki Andreas bunu bize sordu “Dünyada ki en büyük karanlıkta diyalogu yapmak için hırs mı yaptınız?” dedi “”. Hayır, hırs yapmadık, bu tamamen sponsoru projeye entegre etmekten kaynaklanıyor. Benim felsefemde bir sponsorla anlaşma yapılınca sadece amblem ve logonun kullanılması; kendimi sponsorun yerine koyduğumda beni tatmin etmiyor. Beni etmiyorsa sponsoru da tatmin etmez. O yüzden de sponsorları serginin içinde konumlandırdığmız noktada sergi parkuru bu kadar büyük oldu. İçerideki bölümlere geldiğimizde, park alanı zaten standart, tüm sergilerde var. Şehir hayatı da aynı şekilde var. Şehir hayatının içinde Türkiye Finans katılım bankası ile birlikte bir ATM eklemlendirdik. Malum insanlar alışverişe çıkmadan önce insanların paraya ihtiyacı oluyor. Bir sonraki odamız Braille odası. Ziyaretçiyi oraya sokuyoruz. Diyoruz ki “duvarda latin harfleri var ve onların üstünde de Braille karşılıkları var. Hadi adınızın baş harfini -kendine birer kağıt birer karton veriyoruz- oraya yazın”. Örneğin M harfini buluyorsunuz. M'nin üstünde braille karşılığını buluyorsunuz, o braille karşılığını kağıda yazıp sonra burada karşılaştırıyorsunuz. Bu odayı Dünyagöz Hastanesi ile beraber geliştirdik. Bir diğer odamız tekne, o da yine genelde global sergilerde olan bir oda. Sonraki odamız havalimanı ve uçak deneyimi, sadece Türkiye'ye özgü. Bu alanı Türk Hava Yolları’yla birlikte geliştiridik. Bir görme engelli havalimanında ne yaşar? Nasıl yolunu takip eder? O masaya nasıl gider? Örneğin sergide THY masasına gittiğinde uçuş kartı da veriliyor. Uçuş kartı nasıl alınır? Uçuş kartı alındıktan sonra uçağa geçiş tüneli yani körük var, orada gerçek körükten uçağın içine giriyorsunuz. Oturuyorsunuz, kemerlerinizi takıyorsunuz. Uçak kalkıyor gibi oluyorsunuz. Ama oradaki kalkışda bir hareket yok. Almanya istemiyor hareketi, sadece teknede istiyor. Son bölümümüz de kafe alanı. Böylece dünyanın en büyük sergisine ulaşmış olduk. 90 dakikalık standart turlarımız var. İş dünyasını düşünerek saat 18:00 den sonra 75 dakikalık tur geliştirdik. Okullar için de 60 dakikalık turlarımız var.
Karanlıkta Diyalog projesi öncesinde iş hayatınızda engelli çalışma arkadaşlarınız oldu mu?
Ne yazık ki olmadı. Ne yazık ki diyorum çünkü bu projede vermek istediğimiz mesaj o. Yani insanlar sadece buraya gelip deneyimlemesinler, sosyal hayatlarına engelli insanları da katsınlar, onlarla beraber olsunlar istiyoruz. Bana hep sorulur “Niye bu projeye girdin? Ailende bir kör mü vardı? Ya da işte bir engelli mi vardı?” Hayır, ailemde bir engelli veya görme engelli yok. Buradaki amaç tamamen o farkındalığı yaratabilmek. Onu karşıdakine verebilmek. O yüzden de pişmanım. Keşke seneler evvel olsaydı, şu an bir sürü engelli arkadaşım var.
Karanlıkta Dialog Projesinin temelini kimler oluşturuyor? Kaç görme engelli rehber çalışıyor?
25 kadar görme engelli rehberlerimiz var. İşin güzel tarafı ne biliyor musunuz? Hani iş ilanlarında tanımlar vardır ya; burada aranan koşul görme engelli olmak. Zaten projenin sihri de bu; “görme engelli olmayan çalışamaz.” Biz Hamburg'tan İstanbul’a dönerken uçakta aklımızda tek bir soru vardı. Almanya’da sergideki rehberden o kadar etkilenmiştik ki, biz bu tarz rehberleri nereden bulacağız diye düşündük. Bu bizim cahilliğimizden kaynaklandı sonuçta. Geldik, Altı Nokta Körler Vakfı, Boğaziçi Üniversitesi ve İsöm ile işbirliği yaptık, tam 40 tane özgeçmiş topladık. Almanya ile paylaştık. Almanya’daki yetkililer buraya geldi, adayların 30'a yakını ile görüşme yaptı, uygun aday sayısını 25'e düşürdü. Bu 25 kişiye 20 günlük bir eğitim verildi. Bu eğitim sadece parkur eğitimi değil, işin felsefik kısmını da içeren bir eğitimdi. Andreas da bu eğitimin başında vardı. Birebir olarak rehberlere bu işin öyküsünü kendi ağzından anlattı, ki bu çok önemli bir şeydi. 25 görme engelli rehberimiz var. Rehber olmanın püf noktası bir eğitimden geçmek asla değil çünkü ben öyle adayların elendiğini gördüm ki inanamadım. Ama eğitimcilerimiz ve Alman ekibine saygımdan hiç sesimi çıkarmadım. Sonradan şunu anlattılar; bize dediler ki; birinci olarak kendi ile barışık olacak, rehber gergin olmayacak çünkü zaten ziyaretçi adayı hafif gerilimli geliyor buraya. Rehber de gerilirse o zaman sıkıntı olur. İkinci olarak rehber mobil yani bağımsız hareket kabiliyeti olacak. Çünkü içeride gördüğünüz gibi çok rahat hareket ediyor olması lazım. Son olarak da iletişim becerileri çok güçlü olacak. Ve inanın o kadar doğru seçimler yaptılar ki, bizdeki iş gücü sirkülasyonu çok çok düşüktür. En başlarda bu yola çıktığımızda arkadaşlardan bitanesi eşinin sağlık nedenlerinden dolayı ayrıldı. Halen arkadaşları ile burada görüşüyor, geliyor. İkinci ayrılan rehberin ise tayini çıktı, devlet memuruydu.
Proje kapsamında farkındalığın dışında istihdam da yaratıyorsunuz. Projenin geleceği için neler düşünüyorsunuz?
Açıkçası istihdamı çok önemsiyoruz çünkü çok iyi bildiğimiz gibi engelliler iş bulamıyorlar. Tamamen önyargıdır. Bizde çalışan arkadaşların hikayelerine birazcık kulak misafiri olduğunuzda ilginç hikayeler duyuyorsunuz. -örneğin bazıları sonradan görme engelli. Örneğin çok iyi bir pozisyonda insan kaynakları müdürüyken bir kaza sonucu görme yetisini kaybettiği için patronu tarafından telefon operatörlüğü teklif edilen bir arkadaşımız var. Tamamen önyargı. O patronun zihninde şu vardı. ”Çünkü bir görme engelli sadece telefon operatörlüğü yapar.”Neden biliyor musunuz? Sesleri ayırt edebildiği için. Böyle bir şey olabilir mi? Bunlar bizi çok etkiliyor. Tabi ki başka şehirlere gitmek isteriz oralarda da istihdam yaratmak oralarda da farkındalık yaratmak isteriz. Ama çok pahalı bir proje. Bu yüzden kamu - sivil toplum kuruluşu -özel sektör üçgenini yakaladığımız an biz büyük bir zevkle gideriz.
Karanlıkta Diyalog deneyimine başlamadan ve başladıktan sonra size gelen ve hiç unutamadığınız geri bildirimler var mı?
Çok ilginç geribildirimler var. Mesela Mimar Sinan Üniversitesi'nden 2 hoca geldi. Sergi deneyimine girmeden önce burada sohbet ettik. Projeye karşı tamamen önyargılılardı. Mimarlık Fakültesinden profesörler bu arada. Eleştirmek üzere gelmişler. Bizlerle sohbet ettiler, küçümser bir tavırda konuştular. Biz hiç sesimizi çıkarmadık. Dedik ki “Hocam lütfen deneyimleyin çıkışta görüşelim” projeye çok inandığımız için çıkınca özür dilediler bizden. Keremle beni çağırdılar, “özür diliyoruz” dediler. “Bizimkisi tamamen bir önyargıymış.” Hani vardır ya “Türkler böyle bir şeyi başaramaz” Hayır ya, Türkler pekala başarabilir, yeter ki o olanakları sağlayın siz. Engelli engelsiz olması önemli değil. Doğru olanakları sağlayın bakın neler oluyor. Bir anım daha var, o da beni çok duygulandırır. Görme engelli çocuğu olan bir anne geldi, deneyimledi çıktı ve dedi ki “kızımın neler yaşadığını ben bilmiyormuşum.” Kızı 10 yaşındaydı. “Ben 10 yıl neler çektiğini, neler başardığını bilmiyormuşum, size teşekkür ederim” dedi. Bu da enteresan bir anekdot. Bizim rehberlerin ailelerinden de bu geribildirimleri alıyoruz. Rehberlerin çocukları var. Herhangi bir engeli olmayan çocuklar bunlar. Düşünün çocuk hiçbir engeli yok sergiye gidiyor. Çıktıktan sonra diyor ki “babamın neler yaşadığını şimdi anladım” Yani tam tersi örnekler de var.
Karanlıkta Diyalog deneyiminin zaman kavramını ortadan kaldırdığı gibi teknolojinin körelttiği duyuları da uyandırdığını bir röportajda okumuştum. Bunu biraz açabilir miyiz?
Aslında pedagogların da söylediği gibi günümüzde herşey teknoloji nedeniyle görme duyumuzla algılanıyor. Zaten bilimsel olarak şu kanıtlanmış ki bir birey bir ortama girdiğinde %80 oranında hemen görme duyusuyla tepki gösteriyor. Göz tarıyor. İlk kez girdiysek bakıyoruz. İlk kez tanıştıysak direkt tarıyoruz.Beynimize bu şekilde görsellerle atıyoruz. Bu uzmanların ifadesiyle diğer duyuların atıl kalmasına neden oluyor. İşte karanlıkta diyalog bu noktada devreye giriyor. Siz diğer duyularınızı keşfetmeye başlıyorsunuz. “Aaa ben duyabiliyormuşum” dedi bugün Kağıthane Belediye Başkanı, çok acayip. “Ben dinleyebiliyormuşum, dokunabiliyormuşum, tadabiliyormuşum” dedi. Kafede çay aldı. Başta mizansen zannetti. Çikolata, gofret, çay, kahve, meşrubat, soda var. Kafe kurgusunun birinci esprisi tamamen bu tatmayı yaşamak; ikincisi ise para alışverişini yaşamak. Bir görme engellinin yerine kendinizi koyduğunuzda 10 TL ile 5TL yi ayırt edemiyorsunuz. Normalde gözünüzü yumduğunuzda tamamen güven işi bu. Biz bunu Almanya'da yaşadık. İçeceklerimizi aldık, “ ne kadar” dedik. “12 Euro” dedi. Bizim yanımızda Cengiz var. Arıyor, cebinde bir Eurolar var ama göremiyor. Barmen dedi ki “siz bana verin” “ben para üstünü verebilirim, bana güvenmiyor musunuz? “dedi. “Yok hayır ne demek?” dedik, tamamen güven meselesi bu.
Şu ana kadar İstanbul’da kişi Karanlıkta Diyalog deneyimini yaşadı?
40 bin kadar kişi deneyimledi. Sayı sınırını da düşündüğümüzde -malum belirli seanslarda belirli aralıklarla alıyoruz ya -yani ortalama %60 doluluk oranı ile gidiyoruz. Bu da ilk açılan dünyadaki Karanlıkta Diyaloglarla karşılaştırdığımızda başarılı bir örnek diye geçiyor. Bize öyle bir geribildirim sundu Almanya. 35 kişi çalışıyor; 25 'i engelli 10'u katlarda çalışıyor. Bu arada engelli çalışanının engelsiz çalışanından fazla olan tek işyeriyiz şu an İstanbul'da, o da enteresan.
Karanlıkta Diyalog’un diğer engelli farkındalığını arttırmaya yönelik başka benzerleri var mı? Eğer varsa hangileri ve İstanbul’da ne zaman hayata geçecek?
Andreas Heinecke Karanlıkta Diyalogdan sonra 2 proje daha geliştirdi ekibi ile beraber. Birtanesi işitme engelli versiyonu. Sessizlikte Diyalog adı. Ben onu da deneyimledim. Orada da rehberler işitme engelli. Sesten tamamen yalıtılmış 500 metre karelik alan; konuşmanın asla kullanılmadığı tamamen işaret dilinin kullanıldığı bir alan. Sizi zorlayan bir takım odalar var. Örneğin sessiz sinema yapıyorsun, birşeye bakıyorsunuz grubunuza anlatıyorsunuz. Bir zaman kısıtı var. Rehber orada hakem rolünde. Şöyle söyleyeyim; ben çıktığımda işaret dilini öğrenmiştim, onu farkettim. Şartlar sizi öğrenmeye zorluyor, İnşallah Ekim 2015'de hemen şu karşıdaki alanda hayata geçireceğiz. 3. versiyonu yaşlılarla ilgili. “Dialogue with Time, o da çok enteresan. 75 yaş ve üzeri yaşlılar rehberlik yapıyor ve siz yaşlılığı tamamen deneyimliyorsunuz. Bir takım odalarda birebir deneyimliyorsunuz. Birtakım yerlerde de rehberin öyküsünden dinliyorsunuz. Bu da böyle bir 75 dakikalık deneyim, ondan da ben çok etkilendim. Biz bu 3'ünü 2016 da hedefledik. Gayrettepe Metro istasyonu tam bir sosyal laboratuvar olacak. Hayalimiz o. Sosyal laboratuvardan da kastım şu; özellikle üniversiteli gençler akademisyenler gelsinler. Başta sosyal etki boyutu, sonra psikolojik etki boyutu,sonuncusu da ekonomik etki boyutu önemli. Bu 3 boyutu ölçümleyecekleri tek saha olacak burası. Hem rehberler üzerindeki etkiler ölçümlenebilir olacak , hem de ziyaretçiler üzerinde. Çünkü hani dediniz ya ilk çıktığınızda unutulmaz bir deneyim diye, 5 sene sonra bu deneyimi yaşayanlar üzerinde bir anket çalışması yapmışlar. %80’i o gün yanındaki grupta kim var isimlerini hatırlıyor, rehberin adını hatırlıyor, üzerinde hangi kıyafet var hatırlıyor. Oran çok iyi bir oran 5 sene sonra. Andreas bunu şöyle örnekliyor bize; “tam bir bungee jumping etkisi yaratıyor aslında Karanlıkta Diyalog” diyor. Hayatımızı etkileyen böyle olaylar vardır. 11 Eylül’ün New Yorklular için nasıl bir psikolojik bir etkisi varsa bizim 99 depremi aynı etkiyi yarattıysa -ben hatırlarım gerçekten de 99 depreminde o saatte yanımda kim vardı, parktaydık mesela hatırlıyorum- işte bu etkiyi yaratıyor Karanlıkta Diyalog, vuruyor sizi inanılmaz çarpıcı bir etki.
İnsan kaynakları dünyasında da yankı uyandıran “karanlıkta kutu” adlı sistemle ilgili bilgi verebilir misiniz?
Adı İş Atölyeleri diye geçen bir versiyon bu. Karanlıkta Diyalogda deneyimsel bir sergi var, sizin de yaşadığınız. Bir de iş atölyeleri var, -business workshoplar- black box denilen odada gerçekleşiyor. İlk 1,5 saati bir görme engelli moderatör eşliğinde kolaylaştırıcıların da diğer masalarda ziyaretçilerle beraber olduğu bir ortamda bir takım egzersizlerin yapıldığı atölyeler. Time building, time management leadership gibi farklı konu başlıklarının olduğu 5-6 tane konu başlığı var. O konu başlıklarını seçen şirketlere yönelik yapılıyor bu atölyeler. Bireylere değil. İlgili konu başlığını seçiliyor. Mesela aralarında çatışma yaşayan departman yöneticilerin katıldığı workshoplar var. Malum bazı şirketlerde örneğin satın alma ile finans departmanı anlaşamaz; pazarlama ile iletişim anlaşamaz: Bu departman yöneticileri bu platformda bir araya geliyorlar, bu egzersizleri yapıyorlar. Diğer 1,5 saatte de ışıklar açık olduğu an bir geri bildirim yapılıyor. Orada yapılan egzersizlerin iş dünyasına nasıl taşınacağını aktarıyor. Bu proje dünyada o kadar çok tutmuş vaziyette ki Honkong da Malezya’da Rusya’da şirketler bayıla bayıla alıyorlar. Biz 6 ayda insan kaynakları direktörlerine bunu anlatmakta zorlandık. İnsan kaynakları direktörleri çok klişe bir takım paket programlar vardır ya takım çalışması gibi liderlik gibi, bunları tercih ediyorlar. Bazı anlayışları kırmak zaman alıyor, ama belirli bir mesafe kat ettik. 11 tane şirketle bu egzersizleri yaptık, 11 şirkete sattık. Tabiri caizse daha maddi ağırlığı olan durumları tercih ettik. Yeni dönemde biz bunu daha sıkı ele alacağız. Çünkü aslında işin sürdürülebilirliğine ve işin işletme tarafına baktığımızda asıl kaynağın Almanya'da business workshoptan (iş atölyelerinden) aktarıldığını görüyoruz. Andreas sizin dediğinizi McKenzie için yaptı. Meşhur McKenzie firması Andreas’ın kapısını çalıyor ve diyor ki “Şirketimizde turnover çok yüksek, biz bunu nasıl düşüreceğimizi bilemiyoruz, biz istihdam ettiğimiz herkese yatırım yapıyoruz. Bir çalışana aşağı yukarı 5-10 bin Euro masraf yapıyoruz ama o çalışan 6 ay sonra veya 1 yıl sonra işi terk ediyor, gidiyor. Başka bir iş bulup gidiyor, bunu nasıl önleriz?” Andreas oturuyor bir çalışma yapıyor; işte sizin demin anlattığınız BlackBox içerisindemülakat. İş görüşmelerini kara kutuda yapıyor ve yukarıya raporladığı ve onun önerdiği her 10 kişiden 9'u kabul görüyor ve turnover düşüyor. Bizim bütün kat ekibini öyle istihdam ettik biz. Burada gördüğünüz arkadaşların her biriyle karanlıkta mülakat yaptık. Ne aday bizi gördü ne de biz onu. Biz hemen önden giriyorduk odaya, karanlıkta bekliyorduk. Sonra aday giriyor, tabii zor buluyor yolunu. Oturuyor. “Evet kendini tanıt” diyoruz, içeride birisi olduğunu anlayınca şaşırıyor. Yani birinin sonradan geleceğini zannediyor. Bu teknik sayesinde bizde de turnover çok düşüktür. Hatta bunu bir adım öteye götürmüş Andreas. Allianz için bu mülakatı yine black box da yapıyor. Sonra Allianz diyor ki “biz performans değerlendirmelerinde de bu yöntemi istiyoruz”. Ve performans değerlendirme görüşmelerini de karanlıkta yapıyorlar. Orada da çok olumlu sonuçlar alıyorlar.
Engelli istihdamında önyargılardan dolayı yeterli fırsat verilmeyen oysa engel grupları arasında eğitim düzeyi en yüksek olan görme engelliler. Siz deneyimlerinizle işverenlere neler söyleyebilirsiniz? Tüm engelliler için de unutmadan mesaj verebilir misiniz?
Eğer doğru engelliyi doğru pozisyonda çalıştırırsanız onun engelinin hiç bir önemi olmadığını bu proje kanıtlıyor. Biz bu proje için ilan verdiğimizde Almanya'nın koştuğu şartlardan bir tanesiydi rehberin görme engelli olması. Düşünebiliyor musunuz? Dolayısıyla projenin ispat ettiği şey şu; önyargısız siz bir engelliyi çok rahat uygun bir pozisyonda çalıştırabilirsiniz. Onun engeli sizin asla ve asla umurunuzda olmaz. Çok rahat işini yapabilir. Bu durum otizmliler için de geçerli. Gerekli fırsatlar verildiğinde onlar da çok başarılılar; ki bu ispat edilmiş. Yeni dönemde işverenler, işveren temsilcileri, TOBB, İSO, İTO ile görüşmek istiyoruz. Burada yuvarlak masa toplantıları yapalım, gelsinler ne kadar önyargılı olduklarını kendileri deneyimlesinler. Onlar için bir bela olarak gözüken %3 kontenjanın aslında ne kadar önemli olduğunu anlasınlar. Bu kontenjanın daha da yukarılara çekilmesi için belki de kendilerinden çaba gösterecekler. Bu kontenjan da saçma. O da ayrımcılığın ta kendisi. Ben bunu da anlamakta zorlanıyorum. Şunu üzülerek gözlemliyorum, mutlaka siz de gözlemliyorsunuzdur; sırf o kotayı doldurmak için deniliyor ki “al parayı gelme”. Başka şirket kuruluyor ya da taşeron şirketler kuruluyor. Sizin sunumunuzda da vardı o mesela; yöneticilerin engelli çalışan için benim şirket prestijimi bozar, görsel prestijimi bozar, çalışanlarımı üzer yaklaşımı.
Şimdi de Karanlıkta Diyalog’dan Karanlıkta Stand-Up projesi hayata geçti ve ilk gösterinin biletleri de 24 saat önceden tükenerek büyük bir ilgi gördü. Neler söyleyeceksiniz?
Karanlıkta Stand-Up için sağolsun Mehmet Kızıltaş Bey beni kırmadı ve aslında kendisi için oldukça riskli olan bir işe evet dedi. Riskli kısımlardan birincisi olarak gösterinin adının "Stand-Up" olmasını gösterebilirim. Bu bilinçli olarak tercih edilmiş bir üst başlıktı. Zira insanlar günümüzde belli kalıplara gözü kapalı inanıyorlar ve o kalıpları ve içinde bulundukları ambalajı hiç sorgulama ihtiyacı hissetmiyorlar. Bir de elbette bu tip gösterilerde göz teması o işin olmazsa olmazıdır. Göz teması ortadan kalkınca salona hakimiyet de kaybolur ve izleyicinin nabzını tutmak güçleşir. Ancak sevgili Mehmet Kızıltaş tüm bu süreçlerden alnının akıyla çıkmayı başarmış ve oldukça keyifli bir söyleşiye imza atmış oldu. Karanlıkta Diyalog'un "diyalog varsa karanlık yoktur" felsefesini -üstelik bu kadar zor bir ortamda- tekrar ispat ettiği için kendisini bir kez daha tebrik ediyorum.
Son olarak Engelsizkariyer.com aracılığı ile herkese vermek istediğiniz mesaj var mı?
Aslında engellilere çok iyimser bir mesaj veremiyorum. Çünkü Türkiye gerçekleri ortada. Ama umutlarını kaybetmesinler ki kaybetmiyorlar zaten. Açıkçası bize umut veren de onlar. Biz bu projede ekonomik nedenlerden çok umutsuzluğa düştük. Her defasında arkadaşlarımızla toplantı yaptığımızda onların gözündeki pırıltı yani görme engelli arkadaşlarımızın gözündeki parıltı bizi her defasında motive etti. Her defasında dedik ki; ne olursa olsun biz bu projenin sonuna kadar arkasındayız. Hakikaten çok şükür, hiç birini de işten çıkartmadık, tam gaz devam ediyoruz. Onlar bizi motive ediyorlar. O yüzden de engellilerin aslında hiçbir şeye ihtiyacı yok, ben onu görüyorum. Engellilerin gölge edinmemeye ihtiyaçları var. gölge etmeyelim yeter.
Engelsizkariyer.com’a gelecek olursak ilk ne zaman duydunuz? Ve düşünceleriniz neler?
Aslında Engelsizkariyer.com'u gerek benim rehber arkadaşlarımdan gerek AltıNokta Körler Vakfı’ndan gerekse ortak tanıdıklardan Karanlıkta Diyalog döneminde duydum ben. Sizinle tanışıklığımız da Finansbank’taki sunum zamanında başlar. Yaklaşık işte 6 ay oldu. Bence müthiş bir iş yapıyorsunuz. Bunu hep Kerem' e de söyledim. Tam bir sosyal girişim projesi bu. Çok ciddi olarak istihdama olanak sağlama ve farkındalık yaratan ilginç bir proje. Bu yüzden Engelsizkariyer.com çok çok önemli bence. Özellikle sektörde pek çok farkındalığın oluşmasına vesile oluyorsunuz. O zihinlerde yaratılan engellerin aslında altını çiziyorsunuz diye düşünüyorum ben.
Karanlıkta Diyalog’u deneyimleyen bir katılımcının görüşleri
Sizi tanıyabilir miyiz?
Erol Taner benim adım.
Ne işle meşgulsünüz?
Ben Jeoloji mühendisiyim
Ne hissediyorsunuz? Bir karanlıkta bir aydınlıkta?
Bazı şeyler yaşadık. Renk yoktu, onun tadını çıkarmaya çalıştık, onları hissettik, ses duyduk sürekli.
Neler keşfettiniz kendinizde, bedeninizde ve düşüncelerinizde?
Biraz dışarı çıkıp yürüdükten sonra farkedeceğim. Yani burada deneyimledim. Dışarıda daha çok hissedeceğim gibi, onu bekliyorum. Sokağa çıkıp buradakileri bir de dışarıda yaşayayım bunun üstüne.
Herkese bir mesajınız var mı?
Herkesin bir kere denemesi gerekiyor bence. Herkes bir denesin bir yaşasın güzel bir proje.
Röportaj: Hasibe Kızıltaş