Mimar olmak için çıktığı yol onu 30 yaşına geldiğinde karar vermesi için bir yol ayrımına getirmiş. Mimar olarak mı devam etmeliyim yoksa çizerlik becerimi geliştirerek karikatürist mi olmalıyım diye düşünürken 30 yaşında mimarlık bilen karikatürist oldu. Hem de ülkenin en tanınmış, en sevilen ve en başarılı karikatüristi oldu.
Hayatımıza kattığı Limon, Sizinkiler ve Zeytin karekterileri ile her akşam ATV Haberin finalinde gösterilen siyasi karikatürlerle evlerimize konuk olarak herkesin sevdiği bir isim olmayı başardı.
‘Engellilik bir avantajdır, önemli olan bunu fark edebilmektir. Eğer kekeme olmasaydm kendimi ifade etmek için karikatürsit olamazdım’ diyen Karikatürsit, Mimar ve Medya Derneği Başkanı Salih Memecan, ‘Fırsatları iyi değerlendirmek lazım. Ben küçükken yeteneğimi geliştirerek mimarlık bilen karikatürist oldum’ dedi.
Memecan, ‘İşverenler engelli çalışanlarını fedakarlık yapıyorum gibi görmemeliler. Profesyonel bir hizmet gibi ve bir de diğer çalışanlar gibi fırsat eşitliği içinde yaklaşmaları firmalar için büyük fayda sağlayacaktır’ dedi.
Karikatürleri ile hepimizin aileden biri olarak gördüğü, çocuklara okumayı öğreten eserleri ve farkındalık yaratan çizgi kahramanların çizeri Salih Memecan’la Medya Derneği'nde bir araya gelerek sıcacık kahve eşliğinde gerçekleştirdiğimiz röportajı ile sizleri baş başa bırakıyoruz.
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Salih Memecan; karikatürist ve mimarım. Mimarlık konusunda iyi bir eğitim aldım. Yüksek lisans ve doktora yaptım. Karadenizliyim. Annem Ordu’lu, babam Giresun’lu. Biraz İstanbul’da biraz Ankara’da okudum sonra biraz Philadelphia’ da okudum.
Bir çizer olarak çok renkli bir kişiliğiniz var. Yaşamına birçok şey sığdırmış, toplumun her kesimi tarafından çok sevilen ender insanlardan birisiniz. Tüm bunları nasıl başardınız?
Valla sevilmek için başarmadım. Yola çıkarken karikatürist olacağım diye de çıkmadım, mimar olacağım diye çıktım. Karikatür yapabilen mimar olsam ne iyi olur diye düşündüm sonra iş öyle bir yere geldi ki sonunda 30 yaşında iyisi mi ben mimarlık bilen karikatürist olayım dedim. Full time karikatür yapmaya devam ettim. Belli bir aşamadan sonra da siyasi karikatürler yaparken elimdeki imkanları değerlendirerek çocuklara nasıl daha faydalı olurum diye düşündüm. Ve çocuklar için de Limon, Zeytin ve Sizinkiler serisini yaptım. Geçen birisi anlatıyordu psikiyatrist bir psikologun bir arkadaşı benim onun yeğeni olduğumu duyunca teyzeme anlatmış. Ben okuma zorluğu olan çocuklara Sizinkiler kitaplarını okusunlar diye öneriyorum. Çünkü o kitapların ardından çocuklar okumayı ve kitap okumayı seviyorlarmış. Bu ne kadar büyük bir hizmet. Bunu duyunca çok iftihar ettim kendimle. Açıkçası böyle bir fayda sağlamış olmak çok önemli bir başarı.
Sizi özellikle karikatürist ya da çizer olarak daha çok tanıyoruz. Neden karikatüristler için bir dernek değil de medya derneği kurdunuz? Bize derneğinizin öyküsünü anlatabilir misiniz?
Şimdi niye karikatüristler değil de medya derneği çünkü daha genel medya derneği. Ben 40 yıldır gazetecilerin arasında çalışıyorum yani bütün arkadaşlarım gazeteci. Bu 40 yıl içinde bir sürü arkadaşım bir araya geldiği zaman herkes bu ‘Medyanın hali ne olacak?’ diye konuştuğu için biz de bunu böyle dert ettik ve dert ediyorduk önüme de böyle bir fırsat çıkınca memnuniyetle kabul ettim. 40 yıldır dediğim gibi bu işin sıkıntılarını yaşadığımız için bu işin nasıl daha iyi olması gerektiği konusunda da kafa patlatırken önümüze fırsat çıksa da düzeltsek diyorduk. Benim gibi düşünen başka arkadaşlarımda varmış. Onlarla bir araya geldik ve beni başkan seçtiler. Önce yönetim kurulu belirlendi sonra aralarından ben başkan seçildim. Öbür bütün arkadaşlarım yayın yönetmeni bir tek ben karikatüristim şakasını yapıyorum. Çizim yarışması yaptık ben kazandım başkan olmak için. Doğruyu söylemek gerekirse içlerinde en yaşlısı da benimdim.
Peki dernek neyi hedefliyor kuruluşuyla aslında sektörde neyi doldurmaya çalışıyor?
Dernek; şimdi hepimiz baktığımız zaman böyle hepimizin ortak sıkıntısı bu medyada bir yanlışlık var ya da diğer bir deyişle yaklaşımı yanlış ve kalitesinde bir sıkıntı var. Yani Türkiye gelişiyor her şeyde uluslararası en iyi standarda uyulmaya çalışılıyor. Bunun medyada da olması lazım ve bunu yapacak olanlarda medya da çalışanlar ve medyacıların kendisi olması gerekiyor. Yani tamam hükümet yasalarını çıkarır şunu yapar ama sen kendin ona uymadık ve uydurmadıktan sonra işler düzelmiyor. Bizde bunun için bu konuda daha bilinçlenelim diye daha hani kafamızı yoralım dert edelim diye bu derneği kurduk. Derneğimizin çeşitli eğitim faaliyetleri var. Değişik seviyelerde stajyerleri medyada yerleştiriyoruz ve onlara sahip çıkıyoruz.
Buna meslek içi eğitim diyebilir miyiz?
Ona meslek öncesi eğitim diyebiliriz. Stajyer olarak bir sürü gazetelerde yerleştirdiğimiz çalışanlar var. Ondan sonra meslek içi eğitim olarak yürüttüğümüz ‘Medya Etiği’ projemiz var. Eğitim projemizi Amerikalılarla ortak yapıyoruz. Bu projeyi özellikle Amerikalı bir dernekle ortak yapıyoruz çünkü onların hazır eğitim programları var onu uyguluyoruz. 35 tane gazeteciyi internet üzerinden sonra yüz yüze bir eğitim programından geçirerek sonra da dijital medya konusunda benzer bir çalışma içerisindeyiz. Ondan sonra projelerimiz dışında bir de meslek içi olarak çeşitli tartışma guruplarımız, tartışma komitelerimiz, çalışma komitelerimiz, internet komitesi ve reklam komitemiz var. Ondan sonra radyocu arkadaşlarla toplantılar yapıyoruz. Şimdi senden sonra medya eğitim komitesiyle çalışmalar yapacağım.
Eğitimler kimlere veriliyor? Siz mi seçiyorsunuz?
Faaliyetlerimiz Türkiye’deki bütün gazetecilere açık. Geçen gün yabancı gazetecilere davet verdik yani onlara da açığız. Mühim olan Türkiye deki basın kalitesini arttırmak ve basına faydalı olmak.
Derneğinizin meslek için eğitimleri kimlere veriliyor? Özellikle engellilerinde yer alması için bir girişiminiz oldu mu?
Dileyen herkes katılabiliyor. Özel olarak engellilere değil de ayrımcılığa uğramış insanlara eğitim veriyoruz. Ama bundan sonra engelliler için de daha dikkatli olmaya çalışırız. İlk kuruluş aşamasında niye yönetim kurulunuzda kadın yok dediler ki çok haklılardı. Bizde yönetim kuruluna her şirketin en üst düzey yöneticilerinden seçmiştik demek ki onların arasında kadın yoktu. Ama derneğimizde dört kişi çalışıyor. İkisi kadın ikisi erkek.
Özellikle engelliliği en çok suiistimal ve istismar eden birimin başında medyanın geldiğini söylersek bu konuda sizin yorumunuz ne olur?
Sırf engellileri değil de ayrımcılık yapma konusunda medya biraz duyarsız. Şimdi medya ekip toplantıları ve çalışma gurupları kuruyoruz. Bu konuda meslektaşlarımızı nasıl duyarlı yapabiliriz ve daha fazla nasıl farkındalık yaratırız, kendimiz nasıl daha farkında oluruz onun üstünde çalışmamız gerekiyor. Ben bunu çok iyi biliyorum, Amerikalılar üstünde çok çalışıyor farkında oluyor, biz pek değiliz açıkçası. Şöyle söyleyeyim medya da gazete çok kolay ulaşılıyor ama gazeteyi okuyan sayısı Türkiye de az.
Kitle iletişim araçlarında engellilere ve azınlıklara en hızlı ulaşan mecra televizyon. Televizyonların bu noktada toplumu bilinçlendirmesi için ön planda olması gerekirken reyting ve ticari kaygılardan dolayı engelliler konusu hiçbir zaman onların önceliği içinde değil, eğer siz parayı bastırırsanız beş ile on bin dolar gibi bir para öderseniz sponsor bulup size o zaman yer açabiliyorlar ve ancak bu koşullarda yer veriyorlar.
Bu konuya örnek vermem gerekirse şöyle olabilir mesela; televizyondaki dizi karakterlerinden bir tanesi engelli olabilir ve de normal karakter olmalı yani onun engelliliği üzerine kurulmuş değilde hayatın bir parçası olarak. Böyle insanların olduğunu görmemiz lazım. Tabii toplumun içinden bir rol gibi, toplumun içinden bir insan gibi dizilerde, sinemalarda, filmlerde ve çizgi filmlerde yer almaları gerekir. Aslında bu çocukların daha çocukken bilinçaltında engelliyi kabullenmesi ya da farkındalık oluşturmasını ve toplumun olağan bir ferdiymiş gibi olmasını sağlar. Yani sıradan bir ferdi gibi göstermeli bizim içimizde var bu diye.
Hollywood filmlerine baktığımız zaman arkada ya bir engelli amblemi görürsünüz ya bir engelli park girişi görürsünüz ya bir tekerlekli sandalyeli geçer ya bir koltuk değnekli mutlaka geçer. Ya da birinin arkadaşıdır engelli. Orda da aslında gizli bir farkındalık vardır. Yani bizde engelli içinde yok, diğer azınlık kesimlerde içinde yok, başörtülü kızlar içinde yok, bir sürü toplumun diğer kesimleri de, herkes çok normal ideal insanlar olarak görülüyor.
Dernek olarak özellikle medyanın azınlıklar konusunda bilinçsizlik ve duyarsızlığını ortadan kaldırmak amacıyla dernek olarak girişimleriniz var mı?
Henüz yok. Medya ekip komitesinde basının engellilere yaklaşımını da dikkate alarak üzerinde çalışma yapacağız.
Medyada özellikle görsel medyayı ele alacak olursak engelliler konusunda hiçbir kanalda şuanda engellilerle ilgili Tv programlarına diğer programlara verilen imkanlar gibi olanaklar sunulmuyor. Oysa ülkemizde 10 milyon engelli ailesi ile 30 milyonu bulan bir kitle var.
Çok haklısın farkında değiliz, farkındalık yaratılmalı. En önemli yollardan bir tanesi dediğiniz gibi toplumda normal insan olarak engellilerinde yer alması lazım. Dizi karakterinin bazıları tekerlekli sandalyeli karakter eve girişinde ve çıkışında sorunlar yaşıyorsa görürüz, ya da nasıl normal yaşadığını görürüz. Zaten bütün programlarda engellilerin katılımı söz konusu olsaydı; bir ekonomi programı, haber programı, yarışma programı ve spor programında kadın, erkek ve çocuk olarak o zaman bir engelli programı yapmaya hiçbir zaman gerek kalmayacaktı.
Ayrıca engelli yasaları engellinin işe alınmasını kolaylaştırıyor. Bu iş alanlarında daha çok engelli gören toplum bunların hayatın normali olduğunu görerek daha duyarlı olacağını düşünüyorum.
Bu güne kadar herkesin ailesinden biri haline gelen çizgi karakterlerinizle engelli farkındalığı oluşturmak adına bir çalışmanız oldu mu?
Düşündüm, bende dört tane karakter var onlardan Limon ve Zeytin’in arkadaşları arasında mesela engelliler var bilhassa koydum.
Peki bu farkındalıkta ne gibi mesajlar verdiniz?
Benim doğru diye düşündüğüm engellinin herhangi biri gibi toplumda var olduğunu göstermek bir toplum mozaiği gibi. Engelliliği öne çıkmıyor. Mesela benim görme engelli arkadaşım Lokman Ayva ile beraberken onu görme engelli arkadaşım olarak görmüyorum. İki dönem milletvekili yapmış akıllı bir arkadaşım aynı zamanda da kör bir arkadaşım diye görüyorum. Fırsatları iyi değerlendirmek lazım. Ben kekemeydim küçükken ve kekeme olduğum için karikatürist oldum, yeteneğimi geliştirdim.
Engellilerin beden gücü gerektirmeden çalışabileceği ve en çok verimli olabilecekleri sektörlerin başında medya, havacılık, turizm ve bilişim geliyor. Ancak ne yazık ki ülkemizde medya sektöründe engellilerin ön planda olabilecekleri (sunucu, spiker, yönetmen, yapımcı, montaj editörü, muhabir gibi) hiç çalıştırılmadığını görüyoruz. Dernek olarak bu konuya dikkat çekmek için bir girişiminiz söz konusu olacak mı? Ve bu konudaki duyarlılığın arttırılması için sektör yöneticilerine ne söyleyebilirsiniz?
Şimdi bundan sonra böyle bir girişim olsun diye çalışacağız. Medyada tanıdığım engelli çalışanlar var. Bizde bir kişi ile birlikte çalışmıştık ancak sektördeki sayı çok az.
Yurt dışında özellikle sunuculuk, spikerlik, montaj editörlüğü, muhabirlik gibi pozisyonlarında daha fazla engellinin çalıştırıldığını görüyoruz. Ülkemizde de bunun yaygınlaştırılması için mesaj niteliğinde ne söyleyebilirsiniz?
Bunun yaygınlaştırılması gerekiyor. Hükümetin çıkardığı yasalar var ama biz bunu böyle kota olarak zorunlu görmemeliyiz bunu beynimizin, zihnimizin bir tarafında hep bulundurmamız lazım. Engellilere çalışma hayatında fırsat vermemiz lazım, toplumun birçok kesimi engellilere ön yargılı yaklaşıyor yani hiç bu işi yapabilir yapamaz diye bakmadan engelli diye negatif bir yaklaşım içinde bulunuyor. Bunu dengelememiz için bizim pozitif yaklaşmamız gerekiyor.
Dernek olarak engellilerin sektör içinde profesyonel olarak yer almaları, kariyer yapmaları, medyanın engelliler konusunda daha profesyonel yayıncılık yapmaları gibi başlıklar için neler söyleyebilirsiniz?
Şimdi medya etiği konusunda çalışmalarımız var. Bunu karşılayacak yani engellilerle ilgili haber yapımı, engellilere yaklaşırken nasıl doğru yaklaşırız veya nasıl yanlış yaklaşımı önleriz hakkında çalışmamız lazım. Bundan sonraki toplantı bu çalışmayı nasıl daha doğru yapabiliriz diye olacak.
Engellinin medyada çalışması bizim konularımız arasında çünkü medya çalışanları olarak daha duyarlı olmamız gerekiyor. Medyayı engellilere fırsat vermeleri ve kariyer yapabilmeleri için bu konuda uyarmamız lazım.
Yaptığınız çalışmalarda ya da yaşamınızda hiç unutamadığınız bir anınız var mı?
Böyle sorunca insanın aklına hemen bir şeyler gelmiyor. Ancak konuşma özürlü olmak ile ilgili bir anım var. Ben küçükken ciddi kekemeydim ve bütün hayatımı etkiliyordu. Beni konuşmalara çağırdıklarında hep şöyle başlıyordum konuşmama; Allah’ın işine bakın ki diyorum ben konuşamıyordum ve kekeme oldum. Konuşamıyorum diye karikatürist oldum şimdi karikatürist olduğum için beni konuşmaya çağırıyorsunuz ve orda başımdan geçen kekeme hikayelerimi anlatıyordum. Bu hikayelerimi anlatırken karşıdaki seyirci gülmeye başlayınca benim kekemeliğim sorun olmaktan çıkıyor kekemeliğim sorun olmaktan çıkınca da artık kekelemiyordum.
Seyircileri güldüren ve sizi etkileyen hikayelerinizden bize de anlatabilir misiniz?
Evet. B ve l harflerini söyleyemiyorum ve black diyemiyorum. Amerika’da bulunduğum dönemde bir gün jilet almak için markete gittim. Jiletin adı da ….black onu da kasiyer kızdan istemelisin. Çünkü küçük parça olduğu için kendi arkasına koymuş çalınmasın diye. Bu dediğim 20 sene önceydi. Gittim kuyrukta bekliyorum ve arkamdakilere de bakıyorum kaç kişiye rezil olacağım diye, sıra bana geldi kekeledim ondan sonra kız döndü arkasına baktı 2 tane jilet var ‘what color?’ dedi. (ne renk) 2 renk var. Biri mavi biri siyah. Biri black biri blue. Hani söylememe imkan yok. Yine bir gün evim Bahçelievlerdeydi ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde okuyordum. Servisi kaçırmıştım otostop yaptım ve beni bir Amerikalı profesör aldı arabaya. Arkaya oturdum şimdi bahçeli kavşağında inecektim ve beni burada bırakır mısın? diyecektim adama. Ancak heyecanlandım başladım arkada kendi kendime antrenman yapmaya. Tam karşıya geldim diyorum çıkmıyor. Sonunda adam çekti gitti. Tabi ben de adamın evine kadar gittim. Böyle bir sürü hikayelerim var. Yine Amerika da bir sene burslu okuduğum bir şehir vardı yıllar sonra orayı tekrar ziyarete gittim bir günlüğüne. Orda bütün arkadaşlarımı görüp geleceğim kendime böyle bir program yapmıştım. Saat ikide şuraya gideceğim üçte buraya gideceğim dörtte buraya gibi üç randevu ayarladım. Açtım telefonu arkadaşıma size geleceğim ‘kaçta?’ dedi tabii ben üç diyeceğim ama üç çıkmıyor dört yaptım. Bir saat böylece lüzumsuz bir şekilde vakit kaybettim orda. İşte hayatım böyle olunca mecburen karikatürist oluyorsun.
Kendinizi ifade etmenin en kolay yolu olarak değil mi?
Evet mesleğim kekemeliğimden dolayı fırsat gibi karşıma çıktı ve karikatürist oldum.
Ben de kendim için aynı şeyi söylüyorum engelli olmasaydım bir televizyon programcısı olmazdım.
Tabii ki aslında bu engel dediğimiz şey esasında hep bir fırsattır.
Engellilik avantaj ama bunu yakalamayı başaranlar için değil mi?
Farkında olunca yakalarsın, yani oradan buradan eksik hissettiğin öbür taraflarından öyle çıkıyor. Etrafımıza baktığımızda bir sürü insan engelli diye özel yani yürüyemediğinden özel değil ama yürüyemediğinden dolayı başka fırsatları iyi değerlendirmiş olduğu için özel.
Bugün geldiğiniz noktadan geriye dönük baktığınızda hala yapmak isteyip de yapamadığınız şeyler var mı?
Var tabii çizgi film. Limon ve Zeytin çok önemli, çok başarılı karakterler. Bunları keşke uluslararası yapabilseydim ve dünyanın önemli karakterlerinden olsaydı. Tabii bunun olamamasının sebebi benden ziyade bu pazarın çok fazla Amerikalıların kontrolünde olması. Belli bir şeyin kontrolü ve oraya girmek çok zor, denedim ama çok zorlandım. Çizgi filmlerini yapabilirdim ve bir de bunların müzelerini yapabilirdim. Çocuklar gelip nasıl çizim yapılıyor diye heves edebilirlerdi. Halen bunun için uğraşıyorum.
Uzun yıllar yurtdışında yaşadınız. Ve daha sonra Türkiye’ye döndünüz. Tüm deneyimlerinizden yola çıkarak ‘Türkiye’de ki Engellilik’ konusunda neler söyleyebilirsiniz?
Orada daha duyarlılar, tabii bizde oraya doğru gidiyoruz. Birçok ofiste ben hatırlıyorum tekerlekli sandalyesinde çalışan arkadaşlarım vardı. İdeal olan ve engellinin toplumun içinde herhangi biri gibi normal vatandaş olduklarını gördüğümüz zaman bu iş olmuş oluyor.
Bir çizer ve dernek başkanı olarak istihdam da ve sosyal yaşam içinde engelli önyargısının ortadan kalkması ve kariyer dünyasında hak ettikleri yeri alabilmeleri için neler yapılmalı? Tavsiyeleriniz neler?
Yani engellilere mesajım şu bu iş öyle çok üzülecek kahrolunacak bir şey değil. Engellilerden ziyade bunu ailelere söylüyorum, esasında bu bir fırsat bu fırsatı nasıl daha iyi değerlendirebiliriz diye düşünmeleri ve çaba harcamaları gerekiyor. Bunu söylerken de hani teselli olsun diye söylemiyorum bu çok gerçek, dediğim gibi kekemeliğimden dolayı kendi yaşadığım ve arkadaşlarımdan dolayı bildiğim ve gördüğüm bir şey. Yani engelli olmak bir şekilde avantaja dönüşebiliyor. İşverenler açısından da aynı şeyi söyleyeceğim, çalışma guruplarını farklı insanlardan yaparlarsa toplum açısından daha iyi olur çeşitlendirme konusunda daha faydalı olur. Bu sırf engelli meselesi değil farklı etnik gruplardan ya da farklı dini gruplardan olması, farklı geçmişten insanların bir arada olması hep avantaj sağlıyor.
Başarıda önemli bir marka olarak, başarıyı özetleyin dersek ne söyleyebilirsiniz?
İlk fark yaratmak. İkicisi toplumun geniş kesimlerine ulaşabilmek için insanın başarısında medya çok önemli oluyor. Üçüncüsü de yaptığın işlerin iyi şeyler olması gerekiyor. Çok para kazandığın zaman sen kazanmış olursun da, topluma ne kalmış hem sen para kazanıp hem de topluma iyi bir şeyler veriyorsan odur başarılı olmak.
Son olarak herkese vermek istediğiniz mesaj var mı?
Bahsettiğim gibi engellilik diye tanımlanan şey esasında bir fırsattır. Başkalarında olmayan bir özelliktir. Engelliler bunu avantaja çevirmek için bunu çok iyi değerlendirmeleri gerekiyor. Kendi örneğimde bu mesajı veriyorum; kekeme olmasaydım ben şimdi karikatürist olamayacaktım. Ayrıca bir sürü engelli bu yasalardan bu kadar faydalanamayacaktı. Başarılı olmak ve hedefimize ulaşmak için fırsatları değerlendirerek hedeflerimize bir bir ulaşabiliriz.
İşverenler engelli çalışanlarını fedakarlık yapıyorum gibi görmemeliler. Profesyonel bir hizmet gibi ve bir de diğer çalışanlar gibi fırsat eşitliği içinde yaklaşmaları firmalar için büyük fayda sağlayacaktır.
Röportaj: Mehmet Kızıltaş