O bir matematik mühendisi, bilgisayar programcısı, sivil toplum kuruluşu başkanı, sporcu ve işadamı. Çok yönlü bir kişi. Hayatı engeliyle değil tutkusu ile dolu dolu yaşamayı seven ve sevdiren kişiliğiyle hemen dikkatleri üzerine çekiyor. Farklı olmak çok zor olsa da o bunu sürekli yenilikçi yönüyle çeşitlendirerek hem işine hem de sosyal yaşamına kazandırmayı başarmış. Yaşadığı şehrin sınırlarının dışındaki çalışmalarıyla hızına yetişilemeyen Hulusi Kalander’in hayatta öğrendiği ve öğrettiği iki durumda engel yokmuş. Bir tanesi yüzerken ve deniz altına daldığınızda. İkincisi ise sanal dünyada. “Birşeyleri başarmak o heyecanı karşıya göstermektir” diyen Kalender’in samimi ve heyecan dolu röportajı ile sizleri baş başa bırakıyorum.
Sizi tanıyabilir miyiz?
Adım Hulusi Kalender. Gaziantep doğumluyum. İlk ve orta öğrenimimi Gaziantep'te, üniversiteyi de İstanbul Yıldız Üniversitesi Matematik Mühendisliği bölümünden mezun olarak tamamladım.
Mühendis olarak mezun olduktan sonra 1 yıl İstanbul'da PR piyasa araştırma şirketinde çalışmaya başladım. O yıllarda anketler elle yapılıyordu.Buna yönelik olarak ilk defa bir bilgisayar sistemi kurdum. İstambul’da 1 yıl çalıştıktan sonra Gaziantep’e geri döndüm. Kendi mesleğimle ilgili arayış içerisine girdim. Ancak o zamanlar matematik mühendisliğinin ne olduğunu bilen dahi yoktu. “Aaa matematik mühendisliği mi olurmuş” cümlelerini duyuyordum çevremden. Matematik öğretmenliği denince de insanların bildiği lisans eğitiminden öte değildi. Oysa ben çok zor bir bölümü bitirip Gaziantep’e gelmiştim. Kimsenin duymadığı, bilmediği bir ortamda bitirdiğim bölüme yakın iş arıyordum. İş arayışım devam ederken Kayseri Hava İdman Merkez Komutanlığı’nda bilgisayar programcısı aradıklarını öğrendim. İş fırsatını değerlendirmek için oraya gittim. Firmaya iş başvurusuna gider gitmez kayıt alan kişi “Siz neden geldiniz? Biz sağlam arkadaşlar arıyoruz” dedi.
Ben de kendilerine “Askerlik yapmaya gelmedim. Bilgisayar programcısı pozisyonu için başvuru yapmaya geldim” dedim. O yıllarda F16 projeleri yeni başlamıştı ve bu projede çalıştıracakları bilgisayar programcısı arıyorlardı.
Kayıt yapan kişi bana baktı ve “Buraya kadar zahmet etmişsiniz” dedi. Hayatımda ilk kez engelliliğime yönelik önyargı ve ayrımcılıkla karşılaştım. 1,5 yaşında çocuk felci olmuştum. Babamı erken yaşlarda kaybettiğim için 7 yaşımdan beri çalışma hayatının içindeydim. O güne kadar fiziksel engelim vardı ama gerek eğitim hayatımda gerek çalışma hayatımda hiç aklıma gelmemişti engelimin çalışmama ve kariyer yapmama engel olarak çıkartılacağı. Çok şaşırmıştım.
Engeliniz hakkında kısa bilgi verebilir misiniz?
1,5 yaşımda halk arasında çocuk felci olarak bilinen polio sekeli’ye yakalanmıştım. Kendimi olduğum gibi kabullenmiş bir kişi olarak fiziksel engelim olsa da asla bir engelli gibi yaşamadım.
İlkokul, ortaokul ve lise gibi eğitim yıllarınızdan kısaca bahsedebilir misiniz?
Çok haraketli bir insandım. Engelli olduğumdan dolayı özellikle ilkokulda beden eğitimi yapılırken herkes koşuyordu. O zaman şuna inandım; ben öğretmenime “ben de koşabilirim” diyordum, ben de kendi çapımda koşabilirim. Hatta hafif engelli bir arkadaşla koşu yarışına bile girdim sonradan. Tabii elimi basarak yürüyordum. Fakat boyum uzadıkça basarak yürüme engelim de çıktı. O zaman koltuk değneğiyle tanıştım. Koltuk değneğiyle bildiğimiz bir şey değildi. Gittik bir kavuk ağacını ikiye yardırdık, işte bir tahtayla yürümeye başladık. En büyük şansım gerek ortaokulda olsun gerek lisede olsun tüm arkadaşlarımın beni çok benimsemeleriydi. Başarılarım arkadaşlarımın bu yaklaşımından ve hiperaktifliğimden -yani engelimi yansıtmayan- kaynaklandı. Spor yaparken, futbol oynarken bile yere düştüğümde canım hiç acımazdı. Çünkü “bu işi yapacaksan acıma yok” derlerdi ve bu bir aşamaydı. Bisiklet sürdüm. Herkes bisiklet kullanıyordu, ben de sürerim dedim. Onlar tam pedal çeviriyordu, ben yarım pedal çeviriyordum. Bununla ilgili çok bir yerlere gittim geldim. Sonra bir motorbisikletim oldu. Yani sağlam bir kişinin yapacağı her şeyi yapmaya çalıştım. O zaman da bunu aşmıştım. Küçük kardeşim profesyonel futbolcuydu. Onunla ve arkadaşlarıyla oynarken bile şunu gördüm; “Siz eğer iyi oynarsanız onlar sizi içlerine alıyordu. Yani önemli olan oyunu iyi oynamaktı.
Çocukken olmak istediğiniz ya da hayalini kurduğunuz bir meslek var mıydı?
Vardı, ben eczacı olmak istiyordum, hatta sınavı kazandım. Ama liseyi bitirirken bir ders engelinden dolayı gidemedim. Ertesi sene ilk defa kursa gittim İstanbul’da, Murat Dershanesi’ne. O zaman Gaziantep'te dershaneler yoktu. Ankara Eczacılığı kazandım. Ankara’nın ağır hava şartları nedeniyle ve İstanbul’da arkadaşlarım ile oluştırduğumuz kurulu düzeni ve arkadaşlarımı bırakmayayim diye o şansımı teptim ve bir daha da yakalayamadım. Böylelikle eczacılık hayalim bitti. Ama hep içimde kalmıştır bir eczacı olmak.
Şimdi mesleğinizle ilgili yazılım sektörüne atıldınız. Bilgisayarın sizin hayatınızda yeri ve önemi nedir?
Şimdi çok önemli. Arkadaşlarım söylemişti; Hayatta iki durumda engel yokmuş, bir tanesi denize atladığınızda –çünkü herhangi bir engeliniz yok yüzebiliyorsunuz- ikincisi de sanal dünya da. Tabi bu sanal dünya konusu son 5-10 yılda, internet geldikten sonra gündem oldu. Ben 1983’de okulu bitirdikten sonra matematik mühendisliği ne işe yarar diye sormak için Murat Dershanesi müdürüne gittim. Bana o zaman dedi ki; “sen bu bölümü bilerek mi seçtin?” “Yok” dedim,” ben eczacı olacağım ama matematiğim kuvvetlensin, öyle gideceğim” dedim. “Ya “dedi, “Sen farkında olmadan çok güzel bir şey seçmişsin.” “Masa başında sistem çözümleyici sistem analistliğinden başlayarak sonunda elinin altındaki program için de sistemi tarif ederek yapacağın bir meslek” dedi. Hakikaten de öyle oldu. Sanko'da çalışmaya başladığımda 3 alt şirket daha vardı ve bilgisayarları yoktu. 128 kb’lık disketi olmayan bir makine vardı, o zamanki şartlar böyleydi. O zaman bırak yazılımcılığı programcılığı kimse bilmiyordu. Klavye operatörlüğünden başladım, sistemi tanımaya çalıştım. Sistemi tanıdıktan sonra işin bilgisayar programcılığına başladım. Sanko'da bilgisayar programcılığını biz geliştirdik. Kendi kurduğum ekiple program yazdık ve sistemi tamamen bu yazılım üzerine inşa ettik. Kurarken hiç bir sorunla da karşılaşmadık. Ancak mesleki bazı sorunlarla karşılaştık; ustamız yoktu, müdürümüz yoktu soracağımız kimse yoktu ama başardık.
Üniversiteyi bitirdikten sonra ilk iş görüşmenizi hangi firmayla yaptınız? Ve ilk iş deneyiminiz hakkında yaşadıklarınızı da anlatabilir misiniz?
Ben çok şanslı birisiyim aslında, iki tane şirketle çalıştım. Son sınıfta planlama stajımı öyle bir yere yapayım ki orada da kalayım dedim. Planlama stajı yaptığım piyasa araştırma şirketi ilk işim oldu. İki ortaklı bir şirketti. Bir ortağa gittim ve “ben merdiveninin ilk basamaklarından başlamak istiyorum” dedim. “Yeni mezun olacağım için çok büyük heveslerim yok” dedim. “Çok iyi yaparsın” dediler. Ben orada teksir makinesiyle - o zaman fotokopi de yoktu- anketlerin çoğaltılıp zımbalanmasına kadar her işi yaptım. Stajyer iken zamanla Antep anketleri ile sahada çalışmaya başladım. Tabi sistem içerisinde başardığınız zaman sistem sizi kabul ediyor. Ben herhangi bir zorluk çekmeden çalıştım. Anket sonuçlarının matrikse dökülmesini herkes elle yapıyordu. Ben matriks yüzdelerini okuldaki bilgisayardan çıkardım. Yani ben bir tane yazılım geliştirdim. O zaman dediler ki “tamam biz seni bulduk” . Kayıt operatörlüğünden yani tabandan tabandan geldiğim için işyerinde sorun yaşamadım. Kayseri deneyiminden sonra Abdulkadir Konukoğlu deneyimi yaşadım.
İlk iş deneyiminizden sonra özellikle şu anda mesleki olarak hangi konumdasınız?
Ben 7 yaşında triko sektöründe makastar olarak Çlıştım. Liseyi bitirinceye kadar kardeşlerimle birlikte triko makastarlığı yaptım. Bu iş hayatımda herhangi bir zorluk görmedim. Çünkü gece yarılarında başlıyorduk işe. Mühendis olduktan sonra artık esnaflık bitiyor.Yani artık kariyerinizin peşinde koşmanız gerekiyor. Dolayısıyla 20 yıllık Sanko ve 1 yıl İstanbul’daki iş deneyiminden sonra erken emekliliğimi istedim. Hatta 15 yılda emekli olunuyordu, ben 5 yıl fazla çalıştım. Bütün hayalim kendi işimi kurmak ve kardeşlerimle olan işlerimi büyütmekti. Şu anda kendi kurduğum 2 şirkete sahibim ve idealime kavuştum. Yapmak istediğim; para kazanmaktan çok daha nasıl faydalı olabilirimdi. Ben bunu yapmaya çalıştım. Sanko'dayken yüzlerce programcı yetiştirdim. Böyle faydalı olduğum için çok mutlu oldum.
Bilişim sektörü engelliler eğitim ve iş hayatına katılımı için biçilmiş harika bir kaftan. Deneyimlerinizden yola çıkarak bilişim sektörü ve engellileri yan yana koyduğumuzda neler söyleyebilirsiniz?
Türkiye Sakatlar Derneği Gaziantep Şubesi olarak İŞKUR ile ortaklaşa engelli istihdamı üzerine projeler yapıyoruz. Proje kapsamında İŞKUR Gaziantep il müdürümüz ile işverenleri ziyaret ederek projemize katkı sağlayan işverenlere ziyaretlerde bulunuyoruz. Hatta bir ziyaretimde fabrika sahibine şunu söylemiştim; “Teknolojik gelişim sertifikası olan arkadaşlarımızı -artık depo gibi malzeme ambarından tutun da stok noktalarında ya da üretim çıkışlarında- bilgisayar kontrolü olan bu yerlerde engelli arkadaşları değerlendirin. Engelliler hem sadık hem de istikrarlı olur. İşini oturarak yapan bilgi kayıt operatörleri olarak çok yüksek verim alırsınız”. O zaman gittiğim bir halı fabrikasının sahibi “Ben daha ileri gittim, ben evlerine bilgisayar koydum. İş yerine gelmeyin, bana sürekli desen üretin diyerek böyle bir çalışma şekline girdim” demişti. Ben o olayda da çok hayretler içinde kalmıştım. Hakikaten bilişimin engellilerin üzerinde çok büyük etkisi var. Bunun sertifikasyondan çok ileri gitmesi lazım. Kişi de kendini geliştirmeli. En basitinden işyerinde “ben burada daha iyi işler yapabilirim” diye de kendini tanıtması lazım. Benim hayatım böyle geçti. Çünkü hiç bir zaman karşıdan bir şey beklememek lazım. İş yerine ne katacağınızı onlara teklif edip, katma değerinizi arttırmanız lazım.
Tüm bunların içinde özellikle bir engelli olarak sivil toplum kuruluşunda görev almanız ne zaman başladı? İlk olarak hangi görevlerde bulundunuz ve şu anki konumunuz nedir?
Mahalle takımlarının organizasyonlarında onları maça getirmek için formalarını motosikletimle taşıdım. İlk organizasyonlarım buydu; çünkü lider olmanın temeli bir şeyi yaşayarak hissederek yapmaktı. Liseden sonra Yıldız Üniversitesi’nde İstanbul’u tanımak amacıyla birtakım organizasyonlar yaptık arkadaşlarımla ve bu organizasyonların başında hep ben vardım. Bir fotoğraf makinam vardı, bütün arkadaşlarımın gençlik resimlerini ben çektim. Sivil toplum örgütü çalışmaları sonra başladı. Benim bilinmeyen bir yönüm Sanko Sporun kuruluşunda görev almamdır. Sanko Vakfının kuruluşunda da yer aldım. Daha sonra bir kooperatifte görev yaptım. Şimdi de kooperatif başkanlıklarım var. Bacağımdan dolayı on yıl önce Sakatlar Derneği ile tanıştım. Sakatlar Derneği’ne başladıktan sonra bir baktım ki herkes sadaka kültürü içerisinde. Okumuş biri olarak aynı kültüre sokulmam çok zoruma gidiyordu. O zaman dernek başkanı olduğum için insanlar bana gelip iş bulmamı istiyorlardı. Dernek başkanı olduğum halde kendimi Çalışma Bakanı gibi hissediyordum. Herkes benden iş istiyordu. Sonra baktım ki milletvekillerinden de istiyor, validen de istiyor, yetkililerden de istiyor. Onlar da “Tamam aldık kayıtlarınızı” deyip gönderiyorlardı. Bu durum sivil toplum içinde engelli istihdamında bir ışık yolu açtı. Dedik ki “bu böyle olmaz, bizim bunu sahiplenmemiz lazım”. Engelli istihdamı üzerinde çalışmamız da bu noktada doğdu. Sakatlar Derneği’nin köklü bir kurum olması, Gaziantep'te yerleşik olmamız nedeniyle engelli istihdamının yanı sıra sosyal yaşam konusunda da talepler gelmeye başladı. Yani engelli sporu, engellinin sosyal hayatta gidebileceği yerler, erişilebilirlik konuları gündeme gelmeye başladı. Şu anda kanun nedeniyle gündemde olan konu ama biz on yıl önce burada ilk engelli asansörünü ve otobüsünü yaptık.
10 yıl önce Sakatlar Derneği ile tanıştığınızda o dönemden beri başkanlığını siz mi yürütüyorsunuz?
10 yıldır ben yapıyorum. Ben Sankodayken de sürenin nasıl geçtiğini anlamadım. Proje üstüne çalışırken projeleri yenileye yenileye sürekli gündemde kalıyorsunuz. Gaziantep’te engelli asansörü yok iken siz yaptırınca heyecan getiriyor. İnsanları taşımaya başlıyorsunuz. Bu sefer isteklerinin şekli değişmeye başlıyor. Daha önce “beni pikniğe götür” derken, artık “ben bu sefer tiyatroya gitmek istiyorum, AVM’ye gitmek istiyorum” diyor. Bu sefer engellilerin yardımcı malzemeye ihtiyacı ortaya çıktı. Önce manuel sandelye kullanırken şimdi akülü sandalyeler ile hayatın içine daha çok katılmak istiyor. Dernek şubemiz sayısı bini aşan sandalye ve yardımcı malzeme dağıttı, halen de dağıtıyor.
Gaziantep nüfusunun % kaçı engelli? Bu ilde yaşayan engelli sayısını da paylaşabilir misiniz?
Bu konuda tam bir sayım yok. 3 bin kişilik kaydı olan şubemizden bir müddet sonra bölünmeler oldu. Şu an kayıtlı bin kişi görünüyor ancak net bir sayı yok. 20-30 bin , 50 bin diyorlar.
Belediyenin kayıtları var mı?
Yok, geçenlerde belediye yetkilileri ile görüştük. Bir ekip kurulmalı. Kaymakamlıklarda sosyal yardımlara müracaat edenlerden bazı sayılar çıkarılıyor. Kısacası sağlıklı bir rakam yok.
Gaziantepli engellilerin başlıca problemleri neler ve hangi problemlerini çözmek için çalışıyorsunuz?
Şimdi engellinin tanımında bir yanlışlık var. Engellilik aslında bir sağlık problemidir. Örneğin kişinin felç olması, bir uzvunun eksik olmasıdır, bu bir sağlık problemidir. Bu sağlık problemi sonradan bir takım istismarcıların eline geçmiş. Asıl sorun burda. Yani engellinin birey olarak, vatandaş olarak haklarının peşine düşüleceğine onların üzerinden kendilerine gelir sağlamaya çalışıyorlar. Biz bunu çok yaşadık. Hatta engelliler yararına çıkartıldığı söylenen ancak geliri engelliye hiç gitmediği için çok sıkıntı çektik. Türkiye'de marka tescillerinin içerisinde ilk defa sakatlar kelimesinden marka tescilini biz yaptırdık. Çünkü tiyatro getirdim, gazete satacağım diye gelenlerin amblemleri yoktu. Biz ne zaman ki marka tescili yaptırdık o zaman sorunlarımız azaldı. Çünkü şehir de onu öğrendi. Zaman zaman –ben bunu Konfederasyon Başkanlığı’na da söylüyorum- sakatlık kelimesini kibarlaştırıp “engelliler” kelimesini kullandılar ama sakatlar kelimesi artık bir marka olmuş yani bir kurumun adı olmuş, marka tescili yapılmış.
Başka problemler neler? Suistimaller dışında!
İlk olarak engelli kendini tanımıyor, ikincisi toplum tanımıyor. Bu durumu çok yakından gözlemliyorum. İletişim problemi var. İş, aş ve ekmek önemli değil, onu bir şekilde temin ediyorlar. Ama bilinmeme olayı var. Aile bilmiyor. Çocuğunun artık sakatlığından dolayı bir geliri olduğunu aileye maaş verildiği zaman bildi. Evde oturan çocuğun belediye otobüsünü bedava kullanması nedeniyle sakatlığa bile özenen kişiler var. “Ya işte sakatsınız, bak işte otobüs bedava, uçak bedava, yemek bedava” diyorlardı. Ben de o zaman diyordum ki “Gel senin belini kıralım, çok özeniyorsun bu haklardan böylelikle sen de yararlanırsın”. Bu bile bir cehalet göstergesi. Halbu ki onun şunu söylemesi gerekir; “Ya sizin sağlık engelliliğinizden dolayı devletin size destek olarak verdikleri” Onur kırıcı hareket aslında. Kişinin bir vatandaş gibi parasını kazanması lazım, her yere kendi parasıyla gitmesi lazım. Mesela şu konuda bana karşı çıkarlar; su parası niye % 50 indirimli? Engelli yarım mı içiyor bu suyu? Ya da muhtaç olduğundan mı indirimli? Tabii muhtaç, sen engelliye iş vermediğin için istihdam da edemiyorsun. Para kazandıramadığın için de bir takım sosyal politikalar (haklar) engellilere lütuf gibi sunuluyor. Bu problemin çözülmesi lazım. Engelli de diyor ki; “ben sakatım, bana yardım edin.” Ben iş hayatında devam etsem şimdi 10 bin TL.maaş alacaktım. Benim gibi 10 bin TL. geliri olan bir kişinin suya ihtiyacı var mı? Ha şunu sorabilirsin; “ Sen indirim almadın mı? Mecbur oldum aldım. Çünkü baktım ki suyu bana hak olarak verdiler ben de o zaman kullanayım dedim. Ben bile inanmıyorum o işe ama yaptım yani.
Gaziantep’te engelli istihdamında kadrolar dolu mu?
Şimdi bizim için yaptığımız çalışmaların sevindirici olan tarafı bu. İŞKUR'un zaten yaptığı bir işi kalkıp bizim yapmamız doğru değil. Biz bir aracılık ederek destek veriyoruz. Dernek olarak devlete yardımcı olan bir proje geliştirdik. Burada ki başarı çok önemli. Sayın Vali bu %6.5’u nasıl dolduracağımızı sordu. İlk olarak sakatlık maaşı alan hazırcılar var, ikinci olarak evden çıkamayan engelliler var. Bir de özel insanlar var. Zihinsel engelliler ve görme engellliler gibi. Bu %6.5 oraya giriyor. Ama siz bu işin neresindensiniz derseniz projemizle engellilerimize sahip çıkıyoruz. Engelli adaya İŞKUR'a kayıtlı mısınız? diye soruyoruz, bilmiyor. Hala sakatlığından dolayı sağlık raporu olmayan insanlar var. Biz istihdamdan önce temel adımlar ve haklarına ulaşmasını sağlıyoruz. Bu ve benzer süreçleri titizlikle tamamladıktan sonra firmalardaki engelli kadrolarını da doldurmaya çalışıyoruz. Projemizin başarısını da engelli aday ve işverenlerin her sürecinde yer almamıza borçluyuz.
Gaziantep’te dernek olarak sizi en çok öne çıkartan şey; kurduğunuz iş ve üretim atölyesi. Atölyede özellikle çalışan engelli grupları hangileri ve atölyenin işleyişi hakkında da bilgi verebilir misiniz?
İşyerlerinde mimari düzenlemeler, her engelli adayın çalışabileceği koşulların yetersizliği, engellilerin eğitim seviyesinin düşük olması veya hiç olmaması gibi benzer durumlardan dolayı Engelsiz Atölyeler projesi doğdu. Amacımız istihdama katılma koşulları yetersiz olanlar için oluşturulacak platformlarda mutlaka yapabilecekleri bir iş olduğunu bildiğimiz için Gaziantep’te Engelsiz Atölye ile engellilerimizi istihdama kazandırıyoruz.
Genelde şunu görüyoruz; projeler başlıyor ancak sonra bırakılıyor. Biz sürdürülebilir bir proje olsun dedik. Karşımıza maliye sigorta vb. gibi sorunlar çıktı. Çünkü üretim yapılıyor. O zaman kalktık, kooperatif kurduk. Bu kooperatife de engellilerin ortak olması en büyük amacımdı. Bin kişilik- 10 bin kişilik kooperatif olsun istiyoruz. Ama 100 TL. giriş bedeli sorun oldu. Kişi sakatlık maaşı alıyorsa kooperatife ortaklık ayrı bir gider oluşturacak. Bu sorunla da karşılaştık. Şimdi atölyede çalışanların çeşitli engelleri var; ortopedik, zihinsel ve iç hastalıkları (süreğen) olan engelliler var. Zihinsel engelliler ile ilgili güzel bir şey söyleyeceğim; Eğitilebilir bir zihinsel engelli ilk geldiğinde buraya almak istemediler ama ben onlara şunu söyledim. “Atölyede hareket kabiliyeti kısıtlı olan ortopedik engelli çalışanların yanında fiziksel engelli olmayan zihinsel engelli çalışanlar ise tamamlayıcı rolü ile paketlerin hazırlanması, kaldırılması gibi hareket ve fiziksel güç gerektiren işler de yaparak tamamlayıcı görevleriyle önemli bir bütünlük olacak. Hatta bu durum istihdamda yer bulamayan zihinsel engelli çalışanların aynı zamanda sosyal rehabilitasyonunu sağlayacak olmasının farkına vardık.”
Zihinsel engelli çalışanımız yavaş yavaş kendini aştı. Evinden çıkamıyordu, şimdi pazara gidiyor, çoluğunun çocuğunun eşyasını almaya tabii, sosyalleşiyor, onu görüyoruz şimdi. Yeni dönemde şunu düşünüyoruz; daha çok engelli istihdam edelim, siparişleri arttıralım. Şu anda 10 kişi çalışıyoruz. Yıllık kapasitemiz 250 bine çıktı. Aylık baskılı bez çanta üretimimiz ortalama 20 bini buluyor. Bizim pazarlamacımız yok ama yakın firmalarımız var. Onlar çantalarının üzerine Engelsiz Atölye markasını koyarak bir nevi pazarlamacılık yapıyorlar. Hem sosyal sorumluluklarını yerine getiriyorlar hem de bu insanlara çalışma karşılığı para verilmesi ile ilgili herkese örnek oluyorlar. Sadaka kültürünü burada kaldırıyoruz, önemli olan da bu. İşe yerleşen kişinin sigortası ödeniyor, maaşı ödeniyor, vergisi ödeniyor. Kısaca ticari bir kuruluş olmadığı için bunlara ödenen para bile bizim için bir kardır.
Bu arada unutmadan çok yönlü birisiniz. Sporcu yönünüz için neler söyleceksiniz?
Evet, sporcu yönümüz de şu var; Gaziantep'in her yerlerde olması gerekirken engelli sporlarında çok geride. Tekerlekli basketbol sandalyesi bildiğiniz gibi çok pahalı. Türkiye Sakatlar Derneği Genel Başkanı Şükrü Poyraz tarafından yurtdışından hibe edilen sandalyelerin içinden 10 tanesi spor sandalyesi çıkınca, Önceki dönem Belediye Başkanı Asım Güzelbey ile hemen ayaküstü konuşarak Gaziantep Büyükşehir Belediye Spor kulübünün altında tekerlekli sandalye basketbol takımını kurarak branşlaştık. Bir kenarda oturan arkadaşlarla engelli sporuna başladık. Başarılı da olduk. Biz 5. yılda bölgesel ligden birinci lige çıktık. Aynı zamanda Şahinbey Belediyesi ampute takımını kurduk. Şu anda ampute milli takımının kalecisi bizim yönetim kurulu üyemiz. Onlar şu anda birinci ligde oynuyorlar. Belediye sporla yaptığımız başarıdan sonra bu sefer ikinci bir takım daha kurduk.
Sivil toplum kuruluşundaki göreviniz, sporculuğunuz bir de iş adamlığınızı bir araya getirdiğinizde bir gününüz nasıl geçiyor?
Şimdi burada çok önemli olan; sorumlulukları paylaşmasını bilmek. Bu bir vücudun başı ve kolları gibidir. Ben hayatım boyunca ekip çalışması içindeydim. Sonunda hepimiz bir gemide seyahat ediyoruz. Gemide nasıl bir kaptan varsa onun yardımcı elemanları da vardır. Ben bütün işlerimde hep bunu izledim. Sonunda bir pasta yiyeceksek hep birlikte yiyelim. Bana birazı düşer, onlara birazı düşer ama sonunda başarı hepimizindir. Benim bütün günüm de böyle geçiyor. Tek başına bir şey olmaz. 3 ayrı yere gidiyorum aynı zamanda. Hepsine yetişiyorum çünkü teknolojiyi kullanıyorum.
Çalışma hayatınızda mobing, ayrımcılık veya önyargılarla karşılaştınız mı? Eğer karşılaştıysanız bu süreçle nasıl başa çıktınız?
Ben sormasaydınız da anlatacaktım; siz tam yerinde çok güzel bir soru sordunuz. Kayseri’de ilk iş başvurusu yapmaya gittiğimde engelimden dolayı ayrımcılık ve önyargı ile karşılaşmıştım. Çok şaşırmıştım.
Sanko'da çalışırken bütün işletme müdürlerine ve muhasebe müdürlerine araç verildi. Ben gittim patronun yanına -tabii bize verilmemişti- dedim ki “Ya diğer müdürlerden benim ne farkım var? Onların hepsine araba veriyorsunuz bana niye vermiyorsunuz?” O zaman patronum şunu söyledi; “Sana araba vermem için otomatik bir araba olması lazım”. Nihayetinde de bana otomatik bir araba tahsis edildi, makam arabası olarak. Ayrımcılığa uğramamak için mutlaka insan kendi istek ve taleplerini önüne koyması lazım. Onun mücadelesini verdik biz. Tabii ki önce akıllarına gelmemişti. Ben talep ettikten sonra farkına varıldı ve araba verildi. Yıllarca da makam arabası kullandım.
Aracın size verilmesi ne kadar sürdü?
Bir yıl sürdü. Şundan dolayı; otomatik araba 1988’de yoktu, temin edilmesi zordu. Hayatımda engelliliğimi bir Kayseri'de yaşadım. Bir defa da gözyaşım oldu. Her yere bana verilen arabayla gidiyordum. Bir müddet sonra arabanın otomatik vitesi arızalandı. Şimdi bunu patrona nasıl söyleyeceğim diye düşündüm. Biraz da eziklik var. Neyse arabayı götürdüm, arabayı servise çekin dediler. Ben de patronun yanına gittim. Patron bana “Sen de her yere arabayla gidiyorsun” deyince ben de şunu söyledim. “Ben uçağa binmeyecek kadar aptal biri değilim. Ama fiziksel durumumdan dolayı çantamı arabama koyup her yere rahatça gidip geliyorum. Bu süreçte de herşeyi başardım, geldim” deyince -tabii çok zoruma gitmişti- bir damla yaş geldi gözümden. O zaman Abdulkadir Konukoğlu çok büyük bir laf etti bana. “Bak” dedi “Ben seni kafan için aldım. Ayağın için almadım. Bir daha ayak ve bacak konuşulmasın” dedi. Zaten konuşmuyordum ama bir defa duygusal anıma denk geldi. Orada Abdulkadir Bey'in tavrı çok önemliydi. “Ben seni beynin için işe aldım, ayağın için almadım.” dedi. Bir daha olmadı zaten.
Çalışma hayatınızda prensip ve olmazsa olmaz dediğiniz kurallarınız var mı?
Şimdi çalışmanın sakatı sağlamı yok. Öncelikle insan çalışacak, çalışmayı sevecek, işini sevecek. Yani bunları yapmazsanız hayata hiçbir şeyde başarılı olamazsınız. Bedensel engeliniz engel değil. Çalışacaksınız, çalışmakla üretmekle kendinizi karşıya göstereceksiniz. Birisinden size birşey vermesini beklemeniz doğru değil, kimse size bir şey vermez. Ben tırnaklarımla geldim, tırnaklarını geçirecek herkes. Ben arkadaşlarıma da onu söylüyorum, engellilere de onu söylüyorum. İlk olarak başarmanın yolu istemek. Vermezlerse bir daha isteyin. Birşeyi başarmak o heyecanı karşıya göstermek lazım.
Sizin başarınızın anahtarı nedir?
Bu heyecan. Heyecan olmayan yerde başarı olmaz.
Hiç boş zamanınız olmuyor mu? Hobilerinizden de bahsedebilir misiniz?
Futbol oynamayı çok özledim, oynayamıyorum artık çünkü yetişemiyorum. Yüzme sporunu yapıyordum. Ancak spor yapmayı çok özlememe rağmen vakit ayıramıyorum. Onun haricinde okumayı özledim. Elimizdeki telefonlar ile sosyal medyayı daha çok okuyoruz bu bir ayıp. Ben bazen kendimi eleştiriyorum. Çalışmaktan ya da işte bu kadar yükü taşımaktan olmuyor. Sanko'da yoğun çalışırdım şimdi de bu tempo bana diğer şeyleri artık özletiyor.
Unutmadan yoğunluğunuza rağmen ailenizin başarınızdaki yeri ve öneminden de bahsedebilir misiniz?
Burada eşim çok önemli. Kendisi arkeolog ama öğretmenlik yapıyor. İş hayatımı çok iyi bildiği için benim hem bu işte hem sosyal faaliyetlerdeki en büyük destekçim o. Kendisi de çok seviyor bu işi. Çocuklarım büyüdükçe bana daha çok ihtiyaçları oluyor. Biz çocuklarımızla bu kadar ilgilenmedik onları annelerine bıraktık anneleri büyüttü.
Engellilerin istihdamda hak ettikleri yeri almaları için sizce Gaziantep'i de içine alarak Türkiye genelinde neler yapılmalı?
Şimdi ben Gaziantep için söyleyeyim; bu şehirde doğmuş büyümüş birisi olarak hep çevremde engelsizlik inancı oluştuğu için bugün engellilerin önünün açılması için yaptığımız çalışmalar Türkiye çapında örnek oluyor. Her kentin yerel yönetimleri oradaki insanlara inanması lazım. Bizim kentimiz inandı ama nasıl inandı? Yaptığımız projelere inandı. En basitinden buraya geldikleri zaman merkezimizdeki ve buradaki çalışmaları görüyorlar, bundan dolayı biz mutluyuz. Antepli olmanın ayrıcalığını yaşıyoruz. Ben diğer illere gidiyorum,- mesela Muş'tan geldiler- hep söylerler biz bir parkın köşesinde bir dernek binası alamaz iken siz böyle bir şeyler nasıl başardınız? Bu inanmanın faktörüdür. İnanmak çok önemli, bu şansımız var.
Röportajımızın keyifle sonuna doğru gelirken sizden gelecekle ilgili planlarınızı da öğrenebilir miyiz?
Ben özellikle dezavantajlı kesimin bir an önce ülke ekonomisinde yapabilecekleri kadar yer alması taraftarıyım. Bu konuda çok iyi bir bilinç oluşmalı. Türkiye'yi yönetenler ile yerel yönetimlerin dezavantajlı grupların yapabilecekleri bir ortamın altyapılarını hazırlamaları lazım. Yani bizim derdimiz artık kaldırım maldırım değil. Kaldırımlarla erişilebilirlikle birbirimizi aldatmanın günü geçti. Çünkü erişilebilirlik normal insan hayatında çok önemli, kilometre taşları. Ama bunu buraya getirip de ben bunu çözdüm demekle olmuyor. Asıl olay engellinin istihdamıyla ilgili üretime yaptığı katkılar. Bununla parasını kazanıp sosyal hayattan zevk alması.
Sizin gelecekle ilgili planınız nedir?
Benim gelecekle ilgili bir planım yok. Her halde ömrümün sonuna kadar çalışmak istiyorum. Çünkü çalışmak benim için özel bir hobi. Başarmak için kendime zaman veririm ve yaptıklarım yetiyor bana.
Engelsizkariyer.com’u ilk ne zaman duydunuz ve düşünceleriniz neler?
Ben ilk sizin TRT'de ve diğer televizyon kanallarında programlar yaparken ilgiyle izliyordum. Sonradan engelli istihdamına girmeniz ve bilişime olan yatkınlığınız ile -ki bilişim derneğinin ilk temsilcisiyim- kurduğunuz Engelsizkariyer.com'un bilişim kullanıcılarının ufkunu açacağına inanıyorum. Yıllardır verdiğimiz mücadeleyi gördükçe bir Antepli olarak gurur duyuyordum. Zaten konuşmamın başında da arkadaşlara sizi tanıtırken öyle dedim. Yani siz sonunda bir ipliği alıp üretim yapmıyorsunuz. Siz olmayan bir şeyi yapmaya çalıştınız. Bu çok önemli birşey. Çünkü herkes özel istihdam büroları açıyor ama engellilerle ilgili bir istihdam bürosunun sanal ortamda yapan kişi olduğunuz için bu çok önemli, bir eksikliği doldurmaya çalışıyorsunuz. Bu kendi sektörümden takip ettiğim bir olay, bu bir emek bir de zaman ayırma olayı. Çünkü dezavantajlı bir gruba zaman ayıran kişilere bakıyoruz; geliyor engelliyi çok seviyor. Ya senin engelliyi ne için sevdiğini biz biliyoruz. Ama siz işin doğasından geldiğiniz için özellikle birçok yenilikçi çalışmalarınız ve “Engellilerle 360 Derece İletişim” eğitimleriniz gibi yaptığınız çalışmalar ülkemiz adına hem ilk hem de çok önemli kazanımlar. Sizi tebrik ediyorum.
Son olarak Engelsizkariyer.com aracılığıyla işverenlere ve engellilere kısa bir mesajınız var mı?
Özellikle engellinin istihdamı konusunda yetişmiş eğitimli insanların sertifikasyonunun iş yerine çok büyük bir katkısı var. Üretime daha çok katılıyorlar. Bir diploma almış olmak yetmiyor, becerikli olması lazım. İşverenler engelliyi mutlaka işe almalı. En basitinden mesleki eğitimlerinin tamamlanması için kurslara bir sürü paralar harcanacağına iş başında verilen mesleki eğitimin iş yerinde öğrenilmesi taraftarıyım. Şimdi engellilere fırsat verilmesi lazım. Staj sürecinde artı yeteneklerinin öne çıkması lazım.
Röportaj: Mehmet Kızıltaş