Şükür

Bu hayatta gördüğüm son sahne bu olacak diye düşündüm. Önümdeki araca çarpan ve çarpışmanın etkisi ile havalanarak bana doğru gelen bir araba. Etrafta savrulan araba parçaları ve toz bulutu. Böyle hayal etmemiştim hayatımın bitişini. Ölümün, onu beklediğim anda, bedenimin ruhumu taşımakta artık zorlandığı daha yaşlı zamanlarımda geleceğini düşünmüştüm. Ya son nefesimde yanımda sevenlerim olacaktı, ya da uyuyup uyanamayacaktım. Her iki durumda da Azrail’ime böyle şaşkın bakakalmayacaktım. Huzurla, yüzümde tebessümle karşılayacaktım ecelimi. Bu kadar ani gelip hazırlıksız yakalamayacaktı beni. Sevdiklerim ve bedenim ile vedalaşmak için zaman bırakacaktı bana. Ruhen benimle birlikte olan, konuşmadan anlaşabildiğim insanlardan helallik alacak, son kez minnetle ellerime bakıp bedenime teşekkür edecektim.

Oysa çok ani oldu her şey. Saliseler içerisinde büyük bir gürültü ile sarsıldım. Sol önden büyük bir çarpma, hemen sonra sağ taraftan sıkışmışlık hissi veren ikinci darbe. Beni öldürecek o son darbeyi bekledim, nasıl ve ne taraftan geleceğini bilmeden. Büyük bir acıyla mı, yoksa derin bir uykuya dalar gibi mi yitirecektim bilincimi? Ses tellerim en son hangi ünlem için titreşecekti? İlk acıyı neremde duyacaktım? Savruldum ve durdum, yeni bir darbenin geleceğinden korkarak. Kelimelerin sessizliği, sessizliğin solumasıydı duyduğum... Karnımın sağ yanında bir yanma ve sıcaklık hissi... Beklediğimden yumuşak gelmişti darbe. Demek ki ani değil, yavaş yavaş öldürecekti beni. Bedenimdeki kanamayı görmek için önüme baktım, ılık ılık akan kanın beyaz bluzumu lekelemesini seyredeyim diye. Beyazlık olduğu gibi durduğuna göre kan henüz dışarı sızmamıştı. Bana hayat veren sıvım yavaş yavaş terk edecekti vücudumu. Önümde açılan hava yastığından dışarısını göremez durumdaydım. Aklıma hemen arabadan çıkmak gelmedi. Oysa dışarıya göre tehlikeliydi içerde durmak. Başka çarpışmalar, patlamalar olabilirdi. Her şey o kadar ani olmuştu ki, ruhum geri kalmış, bu kadar çabuk uyum sağlayamamıştı olan bitene. Saatler boyunca öyle oturabileceğimi düşündüm. O an hayat durmuş olsa. Ne öncesi, ne sonrası olsa. Sonrası hatta hiç olmasa. Hep o an kalsa. Böğrümde o sıcaklık ve yanma ile sonsuzluğa karışsam. 

Henüz yitirmediğim bilincim dışarı çıkmamı söyledi bana. Arabanın kapısını kolayca açtım. Eklemlerim çalışıyor, hiç bir yerim ağrımıyordu, sevinemedim. Kanamamı görmek için bluzumu kaldırdım. Cildimin üzerindeki kırmızı lekeleri, zedelenmeyi gördüm ama kan yoktu. Demek ki iç kanamadan öleceğim diye düşündüm. Yerde, 5-10 metre ötemde yolun ortasında yatan kadını gördüm sonra. Çarpışmanın etkisi ile arabanın kopan kapısından dışarı fırlamış, yola savrulmuştu. O kıpırtısız bedenin sol tarafından asfalta karışan kanı fark ettim. Gidebilirdim yanına. İlkyardım eğitiminde öğrendiğim gibi, ağır bir kanama ise turnike yapardım atardamarına; kan kaybını önlemek için. Yapamadım. Göreceğim o halin hafızama kazınmasından korktum. Korkağım ben. Sadece durdum ve baktım, bir film karesini seyreder gibi. Nihayet acil servisi aramak geldi aklıma. Cep telefonumun tuşlarına elim titreyerek bastım, hemen cevap verdi karşı taraf. Konuşuyordum ama sanki konuşan ben değildim, bir robottu. Oysa acil servisi aramanın alıştırmasını ne çok yapmıştık eğitimde. Önce kazanın ne olduğunu, nerde olduğunu söyleyecektim, sonra kaç yaralı olduğunu, kaç ambulans gerekebileceğini, sonra diğer detaylar. Bunları bildiğim halde sorulan sorulara sinirlendim; istedim ki anlasın sesimin tınısından ne yaşadığımı, geliversin ambulans hemen. İnsan koşuşturmaları yoğunlaştı etrafta. Yerde kıpırtısız yatan kadının annesi ağıdını yakmaya başladı, kızının ardından. Ayakları sıkıştığı yerden kurtulan kadının feryatları sona erdi. Şükür dedim, yürekten, şükür, şükür, şükür. Bilemedim başka söz; hepsi anlamsız oldu, uçup gittiler aklımdan hayallerim gibi. Yine de şükür dedim. Buna da şükür...
 
Meğer böyle bir kazaya ihtiyacım varmış şükretmek için. Her an alabildiğim nefese, ciğerlerime dolan havaya, tenimi ısıtan güneşe, yüzüme vuran yağmur damlasına, annemin sesine, içten bir dokunuşa daha farklı bakmalıymışım. Her birinin ve daha nicelerinin hayatıma kattığı güzelliği, değeri anlayabilmek için böyle savrulmalıymışım bir arabanın içinde. Dur dedi hayat bana. Dur ve etrafına bak. Sahip olduğun hiçbir şey kalıcı değil. Onlar sana hediye olarak verilmiş. Nasıl teşekkür edilirse hediyelere, teşekkür etmeliymişim her birine, her seferinde.
 
Şükürlerinizi dilinizden eksik etmemeniz dileklerimle... 
Alt Logolar
Sosyal Medya’da takip edin!
App Store Google Play
Copyright © 2005 - ∞ Engelsizkariyer.com - Her hakkı saklıdır.
EngelsizKariyer.com, sosyal girişimcilik markası olarak EK EĞİTİM İNSAN KAYNAKLARI VE DANIŞMANLIK LTD. ŞTİ.' ye ait bir sitedir.
Engelsizkariyer.com Logo
z