Dünyadaki psikolojik problemler sıklığı sıralamasında 3. sırada yer alan Sosyal Fobi, sosyal hayata adapte olma sürecinde önümüze ket koyan, diğer insanların var olduğu sosyal ortamlarda eleştirilmekten, beğenilmemekten, küçük düşmekten, reddedilmekten, olumsuz olarak değerlendirilmekten fazlasıyla korkma ve kaygılanma halidir. Sosyal fobisi olan kişilerde, bu durumun neden olduğu psikolojik ve fiziksel belirtiler, dikkat merkezi olduklarında, bir iş yaparken izlendiklerinde, topluluk önünde konuşmaları gerektiğinde, yaşamlarında 'önemli' vasfa sahip kişilerle bir araya geldiklerinde ortaya çıkar. Bu belirtilerden bazıları; yüz kızarması, sinirlilik, ağız kuruması, kalp atışında yükselme, titreme, yoğun olumsuzluk hali, nefes darlığı, yutkunma zorluğudur. Ayrıca bu kişiler göz kontağından kaçınırlar ve insanlara karşı ilgisiz izlenimi uyandırırlar. Bir kişinin yaşamı boyunca sosyal fobi geliştirme olasılığı % 13'ün üzerindedir. Bu davranışların temelinde, kişinin kendisini sevilmek ve takdir edilmek için yeterli görmemesi ve korku gibi duygular yatar.
Toplumun engellilere önyargılı ve ayrımcı bakış açısı, çevresel faktörlerin onlar için oluşturduğu engeller ve engelliliğin kişide oluşturduğu olumsuzluklar yüzünden, engellilerin diğer kişilere göre sosyal fobik olma ihtimalinin yüksek olduğunu düşünüyorum. Oysa sosyal fobinin engelli olmak ya da olmamakla ilgisi yok. Çünkü bu kaygı durumunun temellerinin atılıp büyütüldüğü yer zihnimizdir. Zihnimizde sosyal ortamlarda geçen olumsuz bir senaryo yazarız (ya da çoğu zaman geçmişte yaşadığımız bir başarısızlığı hatırlarız) ve her sosyal ortama girmeden önce bilinçsizce bu senaryoyu okur, zihin ve beden bir bütün olduğu için bu senaryo savunma mekanizmalarını anında harekete geçirir, heyecanlanır, terler veya strese gireriz. Kendi zihnimizde yarattığımız bu senaryoyu o kadar sık okuruz ki korkumuz ve bedensel tepkilerimiz artık alışkanlık haline gelir. Dolayısıyla statüsü yüksek birisiyle konuşmaktan, sınava girmekten, alışverişte pazarlık etmekten, tartışmaya katılmaktan, hakkımızı aramaktan yeni insanlarla tanışmaktan çekiniriz.
Tüm alışkanlıklar, korkular, duygu durumları zihinde başlar, zihinde biter. Biz sosyal ortamlarla ilgili zihnimizde korku ya da endişe dolu bir senaryo oluşturduğumuz için her sosyal ortama girdiğimizde bu senaryo canlanıyor. O halde bizde bu senaryoyu keyifli, huzurlu, güven dolu bir senaryo ile değiştirebiliriz! Kendimizi kaygılı, korkulu, çaresiz olarak başrolde değil de tam tersine kendine güvenen, çok rahat iletişim kurabilen, takdir ve beğeni kazanan bir başrol oyuncusu olarak yer alabilirsiniz. Biz zihnimizi nasıl eğitirsek zihnimiz o düşünceyi kabul eder ve gerçekmiş gibi uygular! Bu yüzden kendinizi başarılı gördüğünüz o modeli zihninize kabul ettirebilir ve hayata geçirebilirsiniz. Eğer gerekçeniz her ne olursa olsun sosyal fobik olmaktan şikayetçiyseniz bu metodu denemenizi öneririm. Sosyal ortamlarda başarısız olduğunuza inandığınız halinizi, çok başarılı ilişkiler kuran, güvenen, istenen, aranan, sevilen yeni halinizin hayali ile yer değiştirin. Böyle biri olduğunuzda neler yaşayacağınızı tüm duygulara ulaşmaya çalışarak hissedin, insanların neler dediğini, sizin nasıl yanıtladığınızı güçlü bir şekilde hayal edin. Zayıf olduğuna inandığınız yönleriniz kadar güçlü yönlerinizin de olduğunu hatırlayın! Güçlü yanlarınıza ve gülümseyen yüzünüze iyice konsantre olun. Bu zihinde canlandırma uygulamasını en az 21 gün tekrarlayın. Neden mi 21 gün? Beyin nöron denilen küçük sinir hücrelerinden oluşur. Bu nöronlar diğer nöronlarla bir sinir ağı kurmak için küçük dallara sahiptir. Bu sinir ağında fikirler, düşünceler ve hisler oluşturulur ve birbirine bağlanır. Hepsinin birbiriyle olası bir ilişkisi vardır. Bir nöronun yeni bir bağlantı kurma süresi 21 gündür. 21 günde hücre bölünmesi gerçekleşir. Bir davranışı, bir duyguyu, düşünceyi, davranış modelini 21 gün boyunca devam ettirmek, kurulan yeni nöron bağlantısı sayesinde o davranışın alışkanlık haline gelmesini, o duygu ve düşünce içinde olmamızı sağlar.
Bir nevi ruhsal pranga olan sosyal fobi ile yaşamak zorunda değilsiniz! Kendinizi rahat ve sakin hissetmek tamamen sizin daha doğrusu zihninizin elinde. Yeter ki tüm duygularımızı düşüncelerimizin yarattığını yani düşüncelerimizin yansımalarını yaşadığımızı farkedin.
Sosyallik dolu, fobisiz günler diliyorum.