Bir zamanlar hayalim vardı.
"…Büyüyünce ne olacaksın?” diye sorulurdu “avukat olacağım!” derdim.
Bir gün hayallerimin üstünde kara bulutlar dolaşmaya başladı, yürüme engelli olmuştum.
“Büyüyünce ne olacaksın?” diye soran yoktu artık benim sonum belliydi. Evde oturacak kaçınılmaz sonun geleceği günü bekleyecektim. Günler geçmek bilmiyordu.
“Engelli bir kişi hiçbir şey yapamaz” diye düşünüyordum o filmi izleyene kadar… Türkçe seslendirmeli yabancı bir filmdi bu, başladığında bu derece hayatımı etkileyeceğini bilmeden izlemeye başladım.
Odada yalnızdım!
Annem ev işleri ile uğraşıyordu, kardeşlerim okulda, babam ise işteydi. Ben ise her zaman ki gibi engelli olduğundan dolayı hiçbir iş yapamayan biri olarak uzatmış bacaklarını ve televizyon izliyordum. Öylesine içi boş, karamsar bir ruh hali ile başlamıştım filmi izlemeye ama film bittiğinde içimde fırtınalar kopmaya başlamıştı.
Kendi kendime “Engelli olarak da bir şeyler yapılabiliyor muymuş?” demiştim şaşkınlıkla!
Ben engelli biri hiçbir şey yapamaz sanıyordum. Böyle bildiğim içinde elimi hiçbir işe sürmüyor, televizyon izliyor, kitap/gazete okuyor hava güzel olduğunda camdan/balkondan çevreyi seyrederek vakit geçiriyordum.
“Bir film insanın hayatını değiştirebilir mi?” diyeceksiniz belki, ama inanın benim büyük değişimimde bu küçük gibi görünen ama benim için çok büyük bu bilgiye ihtiyacım varmış ki! O günden sonra engellilerin neler yapabileceği ile ilgili bir araştırma içine girdim.
Beni böylesine etkileyen bu sinema filmini kısaca anlatmak istiyorum. Filmin ismi ve konusu aradan 20 yıl geçmesine rağmen hala dün gibi aklımda…
“Madalyonun öteki yüzü” isimli film üniversitede birbirini sevip nişanlanan iki gencin üniversiteden mezun olduğunda bunu kutlamak için diğer arkadaşları ile birlikte dağda kayak yapmaya gitmeleri ile başlıyor. Kayarken kız düşüyor ve Tetrapleji (boyundan aşağı felç) oluyor. Nişanlısı terk ediyor... Kız içine kapanıp, kendini eve kapatıyor.
Film de kızın, kendi başına yemeğini yiyemeyecek ve hiç kimseden yardım almadan yataktan kalkamayacak kadar ağır bir engelli olmasına rağmen hayata karşı mücadele etmesini hiç beklemiyordum.
Buraya kadar izlediklerim benim beklediğim kaçınılmaz sondu. Yani engelli olunca veya engelliysen beklenen son budur. Engelli biri sevilmez, sevemez… Evine kapanır aynen böyle melankolik geçecek bir film düşünürken beni çok şaşırtan bir durum gelişmeye başlıyor.
Genç Kız böylesine ağır bir engele sahip olmasına rağmen öğretmenlik yapmaya başlıyor. Engelli olmayan biri ile birbirlerine âşık olup evleniyorlar ve hayatını güzelleştiriyor, mutluluğu buluyor.
İşte, bu benim beklemediğim bir gelişmeydi. Ben Parapleji (omurilik felçli) olarak filmdeki kıza göre daha hafif bir engele sahip olmama rağmen (kollarımı kullanabiliyor, ihtiyaçlarımı kendi kendime görebiliyor olduğum halde) böyle umutsuzken, ondaki yaşama sevinci ve gayreti göstermiyor olduğumu fark ettim. Bunu fark etmek(!) engellilerin bir şeyler yapabileceğini izlemiş olmak beni inanılmaz etkilemişti.
O günden sonra bende ev işlerinde anneme yardımcı olmaya başladım. Boş boş durarak hayatın geçmeyeceğini gördüm.
Değişimim bu şekilde başladı ve sonrasında öyle çok şeyi değiştirdim ki hayatımda ben o gün aslında kendimi bulmuştum.