Küba Sokaklarında Eski Bir Chrysler Gibiyim…

Küba sokaklarında yıllanmış bir Chrysler gibi hissediyorum bu gece.

Onun gibi değerlerime sahip çıkasım, yıllanmışlıkları yakalayıp yaşayasım, yazdıkça yazasım, çizdikçe çizesim geliyor...
Küba sokaklarının eski evleri ve 50’li yılların arabaları, ağızlarında Havana puroları, yüzlerinin derileri kemiklerine yapışmış yaşlarda kara derili adamları ve başlarında kocaman kırmızı sarı güllerden oluşan taçlarla, memeleri sarkan şişman kadınlarının yanık seslerinden çıkan aşk şarkıları ile mutluluğa dönüştürmeyi pek ala bildikleri muhteşem yoksullukları her zaman eski bir film seti gibidir. Elbette kocaman devrimin gururunu arkalarına aldıkları aşikar. Küba müzikleri yürekle ve aşkla beslenir. Küba müzikleri küçük ama kocaman, tehlikeli ama güvenli, asi ama asil ülkenin notalarından oluşur. Küba müziklerinin içinde o eski sokaklar, kaldırımlar, kapılar, pencereler, merdivenler, dar balkonlar, enstrümanlar, kadınlar, şapkalı erkekler, çocuklar doğal, sevecen ve mutlu insanlar vardır. Havana puroları bu yürekten güçlerinin simgesidir. Onları düşündüm bu gece… Müziklerini dinledim… Gezi notları okudum bolca Küba’ya dair.
Küba sokaklarında yıllanmış bir Chrysler gibi hissediyorum bu gece. Onun gibi değerlerime sahip çıkasım, yıllanmışlıkları yakalayıp yaşayasım, yazdıkça yazasım, çizdikçe çizesim geliyor...
Küba kadınları... Şişman, memeleri sarkmış, kafasında koca güller… Umurlarında mı dünya...
Başka dünyada neler oluyor?
Farklı kültürlerin yaşadığı her mahallede, türlü türlü markaları hizmete sunan her mağaza aynı şeye hizmet ediliyor: “İnsanları farklı kılmak”... Hep bir kılık kıyafet peşinde olmanın, çeşit çeşit ayakkabı almanın, kendini manken gibi zannetmenin, bir elbiseyi onlar gibi taşımanın odağında talepler üretmek. Ne gerek var? Ayrıca her zaman güzel de değiller. Bu taleplerin peşine düşenler, hamur işlerini, kebapları, tatlıları yer; yerken kalori alıyor diye kendini de yediği için yediğinden keyif almak yerine mutsuz olur... Hızlı hızlı yiyip bir şey anlamaz ve daha çok kalori alıp, spor yapmadığı için bir de üstüne şişmanlıktan kurtulamaz. Zayıflamak isterken de yemek yerken de abartıp, bir türlü dengeyi bulamaz. Mutsuz şişmanlar, bahtsız zayıflar olmak artık kaçınılmazdır.
Dikkat edin, iş ya da özel yaşantıda başka hangi konularda mutlu olmanın yolunu abartıda arıyor insanlar? Bir liste yapın... Yapın, yapın... Evlenirken takılan takılardan, gelinliğe, evin eşyalarına, gelin makyajına kadar... Sonra kullanılan telefonlardan, arabalardan, iş dünyasında beklenen kariyer apoletlerine kadar. Bunlar hep sahip olmak’ta aranılan mutluluklar, ancak işe yaramıyor. Asıl sevginin gücü devrimci güçtür... Kübalılar bunu oradan keşfetmişler. Müziklerinden o nedenle bu ruh var. Aşk var, tatlı isyan var.
Küba kadınlarını konuşuyorduk; çok da tın, ne yerse keyfini çıkarıp, aldıkları kilolardan zerre kadar umuru olmaz, üstelik kara derili erkeği, ona eski sokakların doğrudan sokağa açılan dar merdivenli ahşap kapısının önünde serenat yaparcasına şarkı söyler. Onun derdi bu müzik ve içindeki aşkta... Şarkı sözleri de mutluluklarının sırlarını veriyor aslında:
Beni terk etsen bile, düşlerimde sana dua ederim.
Beni terk etsen bile, yine sana geleceğim imparatoriçem,
Aşkım o kadar kuvvetli ve çılgın ki, gelip burnunun ucundan öpeceğim.
http://www.youtube.com/watch?v=neyDyJr6Udo
Sadece mutluluk için yaşıyorlar. Her insan mutluluk peşinde koşar ama Kübalılar bunu yaşar. Mesela elbiseler sadece rahatlık için seçiliyor, uyum çok da önemli değil. Evlenirken gelin çiçeği papatyadan. Mendil kadar tül, duvak için yeterli, ya da bir basit şapka... Nasıl göründüğünle değil, nasıl hissettiğinle ilgileniyor Kübalılar. Konuşmak yerine şarkı ile anlatıyorlar. Alt beyin çalışıyor ve akla hükmediyor. Sevginin gücünü, üzüntü, korku ve öfke kontrolünde bu nedenle kullanabiliyorlar. Muhteşem yoksulluklarını mutluluğa dönüştürme becerilerinin sırı sevginin gücünde saklı. Bunu başarıyorlar. Huzurlu başarı, mutluluk böyle geliyor.
Bu kadar yalın yaşamak ne kadar zor değil mi?
Diğer dünya ne yapıyor? Yalın yaşamıyor. O nedenle kafası karışık ve hep konuşmak, şikayet etmek ihtiyacını duyuyor. Sormuyor, ne kendine ne bir başkasına ne düşündüğünü, ne hissettiğini sormuyor. Varsayıp farz ediyor. Tüm inançlar bu varsayımlar üzerine inşa oluyor. Sonra dönüp buna inanıyor, İnançlarına göre davranmaya başlıyor. Haklı haksız davası odağında dönüp duruyor, haklı olsa bile sadece bu yüzden mutlu olamıyor. Çünkü üst beyin çalışıyor, ruha hükmediyor onlarda...
Haklı olup da ne yapacaksın? Gerek yok… Uzlaşmak önemli. Sor, derdi neymiş, bırak o konuşsun, sen dinle… Anlamak için dinle. Niyet önemli. “sağlıklı ilişkiler” niyetiyle bir araya geliyorsan, buna odaklı kalarak yaşamak önemli. Her iki taraftan biri illa buna uymuyorsa, bir tarafın bu odakta kalıp diğerini kendine uyumlandırması mümkün. Ne diyor Kübalı:
Aşk bahçıvanı yapraklarıyla bir çiçek ekiyor. Bir diğeri üstüne titriyor. Ve çiçek onun olacak...
Baktınız olmadı, yine haklı çıkma peşine düşmeyin. Bazen sessizliğin gücünü kullanın. Susun… Suskun kalın… O ne demiş, bu ne düşünmüş, boş verin. Başkalarının zihinlerinizi kirletmesine müsaade etmeyin. Susmak arınmaktır. Siz sustukça güçleneceksiniz, bunu bilin. Evet, bunlar hep yalın yaşamaktan, gösterişten uzak, doğal olmaktan, öz’den geliyor. Hayatı basit yaşamak lazım. Konuşurken bile alfa moduna inin. Sesini yükseltmek hayatı zorlaştırmaktır. Anlamamaktır, anlaşılamamaktır. Susunca, sesini yükseltmeden konuşunca daha net anlatırsın ne demek istediğini. Susmanın farkında olup, gücünü kullanmak lazım. İllak konuşmak istiyorsak, “şarkı söylemek lazım”: 
Hayat zorlaşınca, çıkmaz sokaklarda soluksuz kalınca,
Kırılınca camdan kalp, dil yetmeyince,
O zaman şarkı söylemek lazım avaz avaz,
O zaman yüreğin yükü hafifler belki biraz
O zaman şarkı söylemek lazım çığlık çığlığa…
Kadınlardan başladık, erkeklere bundan sonra geçeceğiz. Ayinesi iştir kişin, lafa bakılmaz. İş çıkınca ortaya, erkek de değişir. Küba sokaklarında eski bir Chrysler gibi ol sen de bu gece, sonuçlarına sen bile inanamayacaksın. Onun gibi kıymetli bir iz bırakasın, yazdıkça yazasın, çizdikçe çizesin gelsin.
Hayat kısa, dün geçti, yarın gelmedi, sen sadece bugündesin. Sadece bu gün var. Hayat dediğin bir gündür o da bugündür. Haydi gülümse...
Alt Logolar
Sosyal Medya’da takip edin!
App Store Google Play
Copyright © 2005 - ∞ Engelsizkariyer.com - Her hakkı saklıdır.
EngelsizKariyer.com, sosyal girişimcilik markası olarak EK EĞİTİM İNSAN KAYNAKLARI VE DANIŞMANLIK LTD. ŞTİ.' ye ait bir sitedir.
Engelsizkariyer.com Logo
z