Daha okuma yazmayı öğrenmeden başlarız bir şeyleri toplamaya, çıkarmaya, çarpıp bölmeye. Nasıl mı yaparız? Oyuncaklarımızı ya kimselerle paylaşmayıp tek başımıza oynayarak ya da eve arkadaşlarımızla ne var ne yok ortaya döküp, oyuncaklardan olmayacak yaratıcılıkta oyunlar yaratarak. Kaybolan eksilen oyuncakların gidişine kısa da olsa yas tutarak. Yediğimiz bir şeyi ikiye bölüp paylaşarak. Biraz aklımız erip de evle harçlık konuşması yaparak da. Her birimizin hayatında ama az, ama çok yaşanmış 4 işlem anıları vardır.
Hayat bir toplamayla başlar, yani biriktirmeyle. Kitap, pul, defter, mendil, kelebek, arkadaş… toplarız toplayabileceğimiz kadar. Okuldan, mahalleye, işyerinden, sosyal ortamlara dek girip çıktığımız heryerde insan biriktiririz, duygu biriktiririz, düşünce biriktiririz. Yaşadığımız mutlu anlar, yediğimiz güzel yemekler, içtiğimiz keyifli çaylar, kahveler kadar, sıkıntıları da biriktiririz. Kaybedişleri, kaçan fırsatları, tutturulamayan şans oyunlarını, en önemlisi zamanı… Kaybettiğimiz zamanları da biriktiririz.
Toplamayı öğrendiğimiz gibi çıkarmayı da öğrenir, bir güzel de hayata geçirmeye başlarız. Hayat halkamıza girenler olduğu kadar çıkanlar da olur bir yandan. Elde ettiklerimizle, kaybettiklerimize baktığımızda hayatımızdaki enerji kaçaklarını da fark ederiz. Hayatta ne kadar duygu, düşünce, bilgi ve insan topluyoruz, ne kadar duygu, insan ve motivasyon kaybediyoruz? Her gün hayatımızdan bir gün eksildiğini görüyoruz. Eksilen her bir günün hayatımızdan başka neleri eksilttiğini de düşünüyor muyuz?
Topladıklarımızı, çıkardıklarımızı başka bileşenlerle yani hayatımızdaki diğer fonksiyonlarla çarpıştırıyoruz. Bu çarpıştırma yani çarpma keyif ve başarı olarak bize katmer katmer dönüyor olabilir. Hangi bileşeni neyle çarpıyorsak işte öyle çıkıyor karşımıza. Altından kalkmakta zorlandığımız duygu yükleri, ulaşılması gerçekçi olmayan hedefler, bitmeyen sürtüşmeler, adil bölüşülmek istenmeyen ekmek gibi çarpma işlemi asıl bizi çarpabiliyorken, bir başka çarpma işleminde tam tersini de yaşayabilir, ne güzel 4 işlem yapıyorum diyebiliriz.
Neleri bölüyoruz şu hayatta? Ekmeği, suyu, duyguyu, bilgiyi… bölüp bölüp paylaşıyoruz. Öyle ki, böldükçe elimizde kalan hep büyük duruyor, kendi kendini yeniliyor, bölüp paylaştıklarımız bize geri geliyor. Hem bizde, hem bölüştüğümüzde kalıyor, bizi topluyor, sonra çıkartıyor, çarpıp kaç kat çoğaltıyor… Bir sarmalda dönüp dolaştırıyor.
“… Güzel, güzel, ama alt tarafı hepsi laf. Bunlar benim bugünkü derdime çare değil ki!” mi diyorsunuz?
Belki de haklısınız. Pek, hesabı birlikte bir daha gözden geçirmeye ne dersiniz?
Artıları yazmışsınız alt alta: Sevdiklerimle bir aradayım, internet gibi bir teknoloji elimin altında, iş başvuruları yapabiliyorum, bilgiye erişebiliyorum, çocukların karneleri iyi, kan tahlilinde kötü bir değer görünmüyor…
Sonra da eksileri dizmişsiniz: Başvurduğunuz iş sallantıda, muhtemelen giremeyeceksiniz, ya da çalıştığınız firmanın ekonomik durumu tehlikede, küçülmek zorunda kalacak. Sıra size de gelebilir. Eşinize verdiğiniz sözü tutamayacaksınız. Çocuklara da söz vermiştiniz, hafta sonu okuldaki gösterilerini izlemeye gidemeyebilirsiniz.
Çarpma ve bölmeyi size hediye ediyorum. Sadece toplama ve çıkarmayı yeniden yapalım, yeter de artar. Önce artılar:
- Sağsınız ve aklınız başınızda, bunu yazmayı unutmuşsunuz. Hadi yazın: “Sağım ve aklım yerinde. Bu iki şeye sahip oldukça her güçlüğü aşabilirim”.
- Sevdikleriniz de öyle. Hepsi sağ ve sıhhatteler. Kiminin irili ufaklı sağlık sorunları var ama hepsi doktor kontrolünde.
- Aç – açık değilsiniz. Karnınız tok, sırtınız pek. Soğuk dalgasında tir tir titremediniz, ne siz ne de aileniz. Evet, zengin sayılmazsınız ama “açlık ve safalet” denen şeyleri tatmadınız, öyle bir tehlike de yok görünürde.
Bakın, sadece bu iki kalemi karşılıklı yazıp taraf tarafa topladığınızda, bir taraftan eksilen “bir fark” olarak çıkmıyor ortaya, aynen bazı imtihanlarda uygulanan “Bilmiyorsanız uydurmayın, eksi artıyı götürür” yöntemi burada ters işliyor. Kayıp kaleminden silinen şey, sadece oradan eksilmekle kalmıyor, bir de öte tarafa “kazanç” olarak yazılıyor. Yani bir eksi, sonuca bir artı değil, “DENGEDE 2 FARK” olarak geçiyor.
Ve daha da önemlisi…
Taraf tarafa toplam size şu inancı ve gücü veriyor:
“Madem ben ve sevdiklerim sağ ve sıhhatteyiz, aç açıkta da değiliz, gerisinin canı cehenneme! Her güçlüğü yenebilirim, kayıplarımı telafi eder, kat kat kazanca dönüştürebilirim”.
Bilmem çarpma ve bölmeye gerek kaldı mı?..
Çağlar Çabuk
Profesyonel Koç, Eğitmen