Lütfen dikkat bu yazı içeriği bir genelleme veya suçlama değil aksine bazı durumlarda topluma yayılmış genel düşüncenin yanlışlığı, sonuç olarak da bilinçlendirme, farkındalık ortaya çıkarma üzerine kurguludur. Zaten sitedeki yazılarımın genelinde bu düşünceler hakimdir.
İnsanoğlu hayatını bilincini kazandığı, birey olduğu yanında, bazı hakları olduğu, dahası olanların ve çevresinin farkına vardığı erken yaşlardan itibaren hayat onun için düşündüğünden daha uzun, engelsiz ve sorunsuz akacak düşüncesine kapılır, diğer bir ifade ile kişisel bilinç belli olaylar ve olgunlukla henüz tanışmadığı için zaten aksini hiç düşünmez.
İlköğretim yılları sürecinde düşünceler olgunlaşmaya başlar. Genelde en geç lise bitmeden 18 yaş civarında ise çoğu kişide bireysel bilinç açılır ve bazı gerçeklerin farkına varır çünkü kişi yaptığı ve yapacağı eylemlerin sonuçlarından artık sorumludur kanunlar karşısında. Bunun bir sonrası ise olgunluk dönemidir ki bazıları 20-30 yaşları arasında bazıları 30 sonrası erişir bu döneme. Ne yazık ki bazı insanlar ise yaşları ne olursa olsun bu olgunluk seviyesine hiç bir zaman ulaşmazlar, bazıları zaten istemez olgun davranmayı. Düşünceleri ve eylemlerinden sorumlu tutulmak istemez, kendince de kaçabildiği kadar kaçar sorumluluklardan.
Sonuçlar hep karşımıza çıkar hangi yaşta olursak olalım, ne yaparsak yapalım veya ne yapmazsak yapmayalım. Bazı sonuçlar ödev-ceza, ders çalışmamak-sınıfta kalmak, hazır olmamak-işe girememek ve terfi alamamak, düşünmeden hareket etmek ve sonuçlarına katlanmak - cezalandırılmak kapsamında hayatımıza girer çeşitli şekillerde.
Düşüncelerimiz: “Sonuçlarını düşünmek genelde sonrasında yaptığımız bir şey yani herşeyi yapabiliriz, tehlikeli de olsa, özgürüz, kendimize zarar vermedikçe yaptığımız fark edilmedikçe, suçu birinin üstüne atabildiğimiz, ne yaparsak yapalım affedildiğimiz, sonuçta cezalandırılmadığımız sürece ne yaptığımızın hatta ne kadar salakça davransak da yaptıklarımızın önemi yoktur. Doğal olarak bu düşünceden hareketle de; Güçsüzleri, engellileri ve yaşlıları çevremizde istemeyiz. Eğer bu kişiler yakınımız ise bize ayak bağı olduklarını düşünürüz, eğer bir bağlantımız yoksa ya aciz, fakir, yardıma muhtaç diye düşünür “sözüm ona yardım ederiz” verdiğimiz birkaç kuruşla, ve uzaklaşırız çoğunlukla en azından “görmezden geliriz” bu dostlarımızı. Evlerinde olsunlar deriz onların da sosyalleşme ihtiyaçlarının dahi olduğunun farkına varmayarak. Onlara “devlet, belediye hatta kim bakarsa baksın bana ne?” deriz. Kısaca “engelliler” için zamanımız yoktur.
Eylemlerimiz: İsteğimi yaparım, en hızlı aracı ben kullanırım, en yukarı ben çıkarım, en uzağa ben giderim. Ben var ya en güçlü benim. Güçsüzlere acıma zaten düşersen kimse sana acımaz. Kimseye mahkum değilim. Dünyanın merkezi benim düşüncesi hakimdir çoğumuzda. Ticarette hatta hayatın bir çok aşamasında onlara, güçsüzlere acıma, yoksa acınacak duruma düşersin deriz. Biz yapmasak da başkalarına böyle deriz.
Sonuçlar: Yaptığımız veya karıştığımız bir kaza ya da başımıza gelecek bir hastalık bizi hayattan öylesine uzaklaştırabilir ki bedenimizde neredeyse herşey aynı gibi görünse de bir uzvumuzun eksikliği veya görevini tam olarak yerine getirememesi halinde dahi bizi “engelli” grubuna alır geçmişteki bizim gibi insanlar.
Artık bir “engelli” olarak yaşantımıza devam etmek durumunda kalabiliriz... biz veya bir yakınımız.
İşte bu aşamada yeniden bireysel “bilinç” ve “olgunluk” dahası “farkındalık” sorguları devreye girer. Diğer insanlardan bilinçli, olgun ve engellilerin farkında olmasını bekleriz. Dün dündür, bugün ise bugündür. Oysa hayat böyle değil. İnsanlar da biranda değişmezler. Siz olduğunuz için de farklı davranmayabilirler. O aşamada siz dahi kendinizi aciz, güçsüz bir engelli olarak görürsünüz ki bu düşünce sizi bir süre bırakmaz. Önce herkesi suçlarsınız ve yalnızlaşırsınız. Oysa sorunları çözmek istiyorsanız yalnızlık en büyük sorundur. Yardıma ihtiyacı olanlara yardım etmek gerekli ve önemli iken yardım etme nezaketinin de farkında olmak gerekir.
Ne yazık ki dışarıda hala engelliye yardıma ihtiyacı olduğunda nazikçe sorarak yardım etmenin onu incitmeden yardımcı olmanın ne olduğunu bilmeyenler var. Bir engelliye yapacağınız en büyük katkı onu olduğu gibi kabullenmek ve birey olarak da kabul etmek, olabilirse iş ve kişisel gelişim konusunda ona destek verebilirsiniz. Çevrenize dikkatlice bakarsanız olumlu örneklerden hareketle sizin de sadece maddi olarak değil sosyal ve insani olarak da yapacağınız şeyler olduğunu göreceksiniz. İşte bu aşamada Engellilerle Doğru İletişim Metotları eğitimi alabilirsiniz. http://www.engelsizkariyer.com/Bolum.aspx?id=9 sitesinde yer alan değerli bilgileregöz atmanızı hatırlatırım. Ayrıca Mehmet Kızıltaş’ın hazırlayıp sunduğu Engellilerle 360 Derece İletişim eğitiminin MCT İK Zirvesi’nde ki kısa eğitim videosunu da ( https://www.youtube.com/watch?v=kEmjqTLp2OE ) izleyebilirsiniz.
Sonuç olarak yazıyı buraya kadar okumuş ve yazılanların bilincinde ve gerekli olgunluk seviyesinde olan farkındalık ona tanıdık gelen kişilere düşen görev topluma örnek olmak ve diğerlerinde de dolaylı da olsa aynı duyguları uyandırmak olmalı.
Lütfen geçen yıllardaki hatalarınızı, harcadığınız fırsatları, hayal kırıklıklarınızı unutun, gelişin ve geleceğe umutla bakın. Bunun için kendinizi hazırlayın. 2016 Size sağlık, sıhhat, huzur ve başarılar getirsin isterim.
Yeni yılınız kutlu olsun.