Bekleyiş

Sıcak bir temmuz öğleden sonrası. İki katlı evin alt ev olarak adlandırılan odası nispeten daha serin. Odanın neredeyse yarısını kaplayan yatağın içindeki yaşlı kadın inleyerek doğruldu. Geçirdiği hastalık sonrası bu yatak ona ev olmuş, dışarısı yabancı. Halbuki ne çok severdi gezmeyi. Sabah namazından sonra 10 kişilik ev halkı için yemek ocağa koyar, günlük temizlik yapar ve hızlıca evin dışına atardı kendini. Gezmeleri de öyle çarşı pazar dolaşması değildi, ya nişan, bebek, nikah hayırlamasına gidilir ya da günlük dertlerin paylaşılarak sabah kahvelerinin içildiği ziyaretler yapardı. Hem evi de öyle uzun yollu bırakmaya gelmezdi, aynı ziyaretler karşılıklı yapıldığından her an kapı çalıp bir misafir de gelebilirdi.

Ey kocakarı.. diye seslendi kendine, sanki, hiç bunlar yaşanmadı, bu ayaklar hep böyle işe yaramaz oldu. Şimdi bu alt evde ayak seslerini bekleyerek konuşacak birilerini arar olmuştu. Her gün onu ziyaret edip hatırını soranlar vardı ama bugün özel bir gündü, çarşıya giden torununa ısmarlayıp aldırdığı doğumgünü hediyesini yatağının altına saklamıştı. Vereceği torunu gelmemişti daha ama olsun, hiç unutmaz, mutlaka gelir elini öperdi.
Neler yoktu ki o yatağın altında. Küçük ziyaretçiler için şekerler, geçmiş bayramlardan kalmış hediye edilecek mendiller ve bir de uyku ilacı. Göz kıpırtısız gecelerin, mazide kalmış artık iyileşmez yaraların sihirli suyu. Artık kaşıkla içmeyi de bırakmıştı, her seferinde temizleyecek birilerini bulamayınca şişenin kapağını açıp kafasına diker olmuştu.
Dışarıdaki seslerinden birinin geldiğini anlayınca şişenin kapağını hızlıca kapatıp üstüne başına çekidüzen verdi. Başındaki beyaz örtü seyrelmiş saçlarının tamamı ile alnının yarısını kapatıyordu. Banyodan banyoya tarıyordu saçını, onu da torununa yaptırırdı, tahta bir tarak ile. Dökülen bir kaç saç telini de tükürüğüyle ıslattığı parmakları ile yumak yapar, mutlaka ocakta yakardı. 
-Hacı nine napıyon, uyuyon mu ? diye seslendi ayak seslerinin sahibi.  
-Yok, yok uyumam gel içeri otururum işte dedi, beklediğinin gelmediğini anlayınca küskünleşen sesiyle. Gelen Kuyucu Hasan’ın karısıydı. 
-İnekleri meraya saldımdı da, sana bir bakayim dedim.
-İyi ettin, Allah razı olsun, napem işte oturur insan beklerim dedi, evdekiler çarşıya gittiler, birazdan gelirler. Naaptınız doğurdu mu Sarıkız? Süt verir oldu mu?
-Heye dedi, kuyucu karısı, evvelsi gün doğurdu, doğururken de az kalsın canı çıkıyordu, köyün ebesini çağırdık da, yardım etti hayvana.
-İyi yapmışsınız, noldu benim meradaki kuyu? Kaç metreye indi Hasan, suyu bulmuş mu ?
-Yok dedi kadın, kayaya denk gelmiş, zor ilerlermiş.
-İyi dedi yaşlı kadın, zaten bu sene köyün kuyuları dolu, su çıkarsa ancak seneye kullanırız diye düşündümdü.
-Cemileler kızarlarmış, benim herif kuyu kazıyo ya, bu yenisi bizimkinin gözünü kaçıracak derlermiş.
-Olur mu öyle şey dedi yaşlı kadın, o sulak mera daha çok kuyu çıkarır.
Cebinden çıkardığı leblebilere uzattığı misafirine, al buyur dedi. Kadın isteksizce uzandı, ayıp olmasın diye 3-5 leblebi tanesini attı dişsiz ağzına.
-Hadi ben kaçem dedi, soona yine gelirim.
-Eyi dedi yaşlı kadın, selam söyle kocana, söyle de uğrayıversin bana, bir ara alacağı var bende.
-Olur söylerim diyerek uzaklaştı misafir kadın, ardında tezek kokusu bırakarak.
Tutuna tutuna yalpalaya yalpalaya bahçeye çıktı, dardağan ağacının altındaki tahta sedire oturdu. Orta bahçedeki torununun küçük çocuğuna seslenerek;
-Kırmayasın o ağacın dallarını, canı var onun, hem gölge yapacak büyüyünce. 
Küçük çocuk umarsamadan ağaca takılmış topunu indirmek için ağacın dalına vurmaya devam etti. 
 İçinden hem çocuğa hem de kendine kızdı, Eskiden olsa, alır eline sopayı kovalardı meraya kadar ama şimdi hem yerinden kalkamaz, hem de lafını da dinletemez oldu.
Güneşin bıraktığı gölgelere baktı, ikindi şimdi okunmaya başlar dedi içinden. Şimdiye kadar gelmedi ise, birazdan gelir. Bu kocakarıyı unutmaz sever, atlamaz elini öpmeyi.
Ağustos böceklerinin sesleri arasından araba gürültüsünü ayırt etti. Geliyorlar dedi, hem belki de onu da getiriyorlardır, hediyesini almadan bugünü geçirmez bilirim dedi kendinden emin. Araba bahçe kapısından etrafı tozutarak girince, göremedi kimler geldi diye. Önce oğlunun sesini işitti,
-Hacı anne naaparsın?
-Naapayim be oğlum, anca oturur bu kocakarı. Gelini, elindeki poşetlerle mutfağa seyredince dayanamayarak sordu, Sabihanın kızını gördünüz mü?
-Yok ana görmedik, dedi gelin yüzüne bakmayarak, meradaki evde kutlama yapıyorlarmış, geçerken el ettiler ama hediyemiz yok girmeyelim dedim.
Hediye ben de var ama gelen yok diye hayıfla
Alt Logolar
Sosyal Medya’da takip edin!
App Store Google Play
Copyright © 2005 - ∞ Engelsizkariyer.com - Her hakkı saklıdır.
EngelsizKariyer.com, sosyal girişimcilik markası olarak EK EĞİTİM İNSAN KAYNAKLARI VE DANIŞMANLIK LTD. ŞTİ.' ye ait bir sitedir.
Engelsizkariyer.com Logo
z