Peder: “İnsanın Doğasını Bozan Şeyin Kendisinin Değil Etrafındaki Toplumun Bakışı”

İlknur Peder; tam bir İzmir âşığı, hayatın karşısına çıkardığı zorluklara karşı cesur yürekli bir savaşçı. Hayatına dair girdiği her mücadeleyi yavaş ve emin adımlarla kazanmayı bilen müstesna bir kişiliğe sahip. Peder düşündüklerini, engelli bir birey olarak “belki, acaba, yapabilir miyim, olur mu?” gibi cümleler sarf ederek, uzaktan seyretmek yerine eyleme dönüştürerek ve deneyimleyerek kendisini yeni ufuklarda bulan kanatlı bir ilham perisi. Peder, kurucusu olduğu Köprü Danışmanlık Kişisel Gelişim Merkezi’nde aile danışmanlığı, evlilik ve psikolojik danışmanlık yapıyor. Ayrıca Peder, kişisel gelişim, ilişkiler ve hayata dair birçok başlıkta seminerler ve eğitimler veriyor.

Peder, kaleme aldığı “Elim Sende” kitabında hayat yolculuğuna dair deneyimsel tecrübelerini pozitif enerjisi ile aktarmış. Şimdi sizi Peder’in gökkuşağı gibi sarmalayacağı rengârenk hayatına tanıklık edeceğiniz hikâyesi ile baş başa bırakıyorum.

Kendinizi tanıtır mısınız?

Ben psikolog İlknur Peder Ege Üniversitesi Psikoloji bölümü mezunuyum. Türkiye Sakatlar Derneği İzmir Şubesi’nin başkanlığını yürütüyorum. Aynı zamanda İzmir Ticaret Odası 31. Sağlık Komite başkanıyım. ‘Elim Sende’ isimli bir kitabım var yani naçizane biraz yazarlığımda var. Mesleğimi 2003 yılından beri aktif bir şekilde devam ettiriyorum ve 11 yıldır da kendime ait olan Köprü Danışmanlık Kişisel Gelişim Merkezi’nde psikologluğumu devam ettiriyorum. Doğuştan bedensel engelliyim her iki kolum ve bir bacağım yok. Dünyaya geldiğimden beri böyle ve böyle yaşıyorum.

Çocukluğunuz nerede nasıl geçti?

İzmir de büyüdüm çocukluğum İzmir’de geçti ve İzmir’de yaşıyorum. Tam bir İzmirliyim diyebilirim. Çocukluğum nasıl geçti derseniz çocukluğum çok da keyifli geçmedi. Hatırladığımda böyle yüzümde gülücükler açtıran özlediğim bir çocukluğum yok maalesef.

Babam beni okula kaydettirebilmek için İzmir’deki çeşitli ilkokullara gittiğinde okul müdürleri hem engelli hem de kız çocuğu senin kızın okuyup d ne yapacak diyerek bundan vazgeçirmişler. Benim eğitim hayatım o dönem başlamadan bitti. Ama aslında zaten 5 yaşımdayken annem bana okumayı öğretmişti. Annem ilkokul mezunu bir ev kadındır ama bunun için kendisini tebrik ediyorum bana okumayı öğretmişti. Daha sonra da bana ayağımla kalem tutarak yazı yazmayı öğretti. Şehir dışındaki akrabalarımıza mektuplar yazarak yazı yazma pratiğimi geliştirmiştim. Bu şekilde okuma ve yazmayı zaten ben öğrenmiştim. Babam bana hemen hemen her hafta en az bir kere hatta daha da fazla işten gelirken kitaplar alırdı okuyabileceğim kitaplar alırdı. Bir çocuk için o zamanki imkanlarda bulabileceği kitapları getirirdi. Çocuk klasikleri hikayeler romanlar çocuk ansiklopedileri boyama kitapları ve daha birçok şey. Ben kitap okumayı çok severdim benim en iyi arkadaşım kitaplardı. Belki de bu benim en büyük kazancım oldu diye düşünüyorum. Maalesef tabi ki de çok arkadaşım yoktu. Kardeşlerim benim oyun arkadaşımdı. Onlarla oyun oynardım. Bazen de kırk yılda bir apartmandaki komşu çocuklar yanıma gelirlerse onlarla oyun oynardık. Apartmanımızın önündeki alanda diğer apartmanların çocukları oyunlar oynardı o zamanlar çocuklar dışarıda oyun oynardı çünkü. Yakar top, körebe, saklambaç, seksek ve daha birçok oyun. Onlar o oyunları oynarken ben balkondan pür dikkat onları izler ve hayalen o oyunlara katıldığımı düşünürdüm. Oradaki çocuklardan bir tanesini seçerdim onu kendim yerine koyardım oyun oynuyormuşçasına eğlenir zevk alır heyecan duyardım. Ama maalesef o çocuklarla oyun oynama şansım olamıyordu. Ve genel anlamda bakıldığında çocukluğuma dair çok keyifli anılardan bahsedemiyorum. Mesela çocuk parkına gidip gönül rahatlığıyla oynadığımı hatırlamıyorum çünkü ne zaman çocuk parkına gitsek mutlaka oradaki bazı çocukların anneleri babaları bana ya da anneme babama gereksiz saçma sapan sorular sorarlar. Acır acıyarak bakarlar vah vah tüh tüh gibi ifadeler kullanırlardı. Benim annem babam acı çekerdi. Ben de onların acı çektiğini görünce neden üzüldüklerini anlayamazdım çünkü farklı olduğumun henüz farkında değildim ve idrak edememiştim o dönem. Ama annem babam üzüldü diye benden kaynaklı bir sorun olduğunu anladığım için de hemen oyun oynamaktan vazgeçerdim ya da parka gitmek istemezdim. Babam beni genellikle akşamları çocukların uykuya yattığı saatten sonra parka götürürdü. Saat 9’dan sonra filan. Böylece tek başıma akşam karanlığında kimseyi rahatsız etmeden kaydıraktan kendi kendime kayar salıncakta beni babam sallar tahtarıvalliye babamla birlikte biner sonra eve dönerdik.

Okul yıllarınızdan bize bahsedebilir misiniz?

Okula gidemediğim için benim bir okul hayatım ve eğitim hayatım olamadı. İlkokul, ortaokul, lise eğitimim yok. O dönemde evdeydim kardeşlerimle oynardım ama kardeşlerime ilkokulda ödevlerinde ben yardımcı olurdum onu çok iyi hatırlıyorum. Bol bol kitap okurdum okul arkadaşım, öğretmenim, her şeyim kitaplardı. 12 yaşımdayken bir öğretmenden özel resim dersi aldım bir süre. Ve ardından da 13 yaşındayken resim sergisi açtım. 18 yaşında dışardan ilkokul bitirme sınavına girdim ve ilkokul diplomasını bu şekilde aldım. Bir sonraki sene de ortaokul bitirme sınavına hazırlandım, çalıştım ve ortaokul sınavlarına girdim. Ardından da açık öğretim lisesine başladım yani özetle ilkokul, ortaokul ve lisede ben örgün eğitim ya da bir sınıfa girmek, bir öğretmenden ders dinlemek nedir hiçbir fikrim yoktu. Açık liseden mezun olma dönemim yaklaştığında, mezuniyetim yaklaştığında acaba üniversite sınavını denesem mi? Hazırlansam mı? diye düşünmeye başlamıştım çünkü ne benim ne de ailemin benim üniversite eğitimi almakla herhangi bir planımız öyle bir düşünce yoktu bizim ailede. Ama ben ta ergenlik yıllarından bu yana nasıl olduysa psikolog olma hayaline kapılmıştım bunu çok istiyordum evde yalnız kaldığımda hayali danışanlarıma seans yaptığımı hayal ederdim psikologculuk oynardım. Daha sonra da bunun asla gerçek olamayacağını düşünür ağlardım. Psikolog olmak benim için çok çok istediğim bir şeydi. Lisenin son dönemine geldiğimde bu yüzden üniversite sınavına girip girmemekle ilgili ben de bir müthiş sorgulama başlamıştı. En sonunda bunu denemeye karar verdim. Bu benim için çok büyük, çok cesur bir adımdı ama ailemi buna ikna etmem gerekecekti. Kendi içimdeki korkularımla baş etmem gerekecekti çünkü; üniversite için bir kursa gitmek demek hayatımda ilk defa evden adımımı dışarıya atmak yanımda aile bireyleri olmadan bir yerlerde sosyalleşmek demekti. Bir yerlerde performansımı ispatlamak için başkalarıyla birlikte çalışmak anlamına geliyordu ve bu beni çok korkutuyordu, gerçekten çok korkutuyordu ve zaten bu düşüncemi açtığımda en başta karşıma annem, babam çıktı ve kesinlikle bunu yapamazsın dediler. Ne işin var senin üniversitede dediler. Onları ikna etmem hiç kolay olmadı gerçekten, oldukça bu konuda zorlandım.

Yaşadığınız zorlukların üstesinden gelmeyi başarmanıza neden olan motivasyonunuz neydi?

Bu sorunun cevabını aslında hala zaman zaman kendime soruyorum. Motivasyon kaynağı ile ilgili birçok şey söyleyebilirim ama temelde şöyle diyebiliriz galiba biz insanlar özellikle ailelerimizle ilişkilerimizde iki ana kategoriye ayrılıyoruz uyumlu çocuk ve asi çocuk karakteri. Uyumlu çocuk karakterindekiler kendilerinden beklenilen rolleri, istenenleri sorgusuz sualsiz kabul eder, beklentilere uymak için çaba gösterirler. Asi çocuk karakterindekiler ise tam tersi bütün kendilerine söylenen, beklenen ya da yasaklanan şeyleri sorgularlar ve kendilerine uyan, akıllarına yatan, ikna olduklarını yapıp, ikna olmadıklarını itiraz etme eğilimi gösterirler. Bende tam bir asi çocuk karakteriydim. Dolayısıyla kendime biçilen rolleri hep sorguladım. İşte engelli, pasif, meslek sahibi olamaz, para kazanamaz, hiçbir yere gelemez, okuyamaz, eğitim alamaz, evlenemez, bağımsız yaşayamaz, kendi hayatını kuramaz, seyahat edemez ve daha birçok yapamaz denilen şeyleri ben hep sorguladım özellikle ergenlik dönemimde çok ciddi, çok yoğun bir içsel sorgulama sürecinden geçtiğimi hatırlıyorum. Ve o içsel sorgulama sürecimde, o yorucu süreçte ben kendimi inşa etme çabasında olduğumu çok net hatırlıyorum. Ve bu sürecin ardından birçok konuda aklıma yatmayan ama etrafımın benim üzerime giydirmeye, dikte etmeye çalıştığı rolleri ben yavaş yavaş üstümden çıkartmaya başladım. Yani motivasyon kaynağımın temelinde asi çocuk karakterim vardı belki de…Bir de şu karara varmıştım. Benim bir tane hayatım var, bir kere bu dünyada yaşama imkanım ve şansım var o zaman ben bu hayatı birilerinin önyargılarına göre, birilerinin bana biçtikleri rollerle değil kendi istediğim gibi yaşayacaktım ve yaşamalıydım. Hayatımı imkanım elverdiğince kendi gücüm, yeteneğimle ne kadarına izin verirse o kadar hayatımı bir sanat eserine dönüştürmeye çabalayacaktım. Hayat benimdi başkalarını önyargıları ya da onların vizyonu ufkuna göre değil benim istediğime göre şekillenmesi gerekiyordu. Ve bende hayatımı sanat eseri yapmak evet galiba benim en temel motivasyonum buydu. Ben hayatımı sanat eseri yapmalıyım.

Size çocukluk ve gençlik yıllarınızda ilham kaynağınız veya rol modeliniz var mıydı? Sizi hatta ailenizi en çok etkileyen ne oldu?

Evet rol modellerim vardı dönem dönem değişen farklı alanlarda farklı yaşama farklı alanlarında model aldığımda hayran olduğum insanlar vardı. Ergenlik döneminde yakın akrabamız olan benden yaşça büyük o dönem yine evli olan bir genç kadın vardı. O mesela bir dönem rol modelimdi. Sonra ünlü kişilerden rol modellerim vardı dini şahsiyetlerden rol modellerim vardı. Sanatçılardan rol modellerim vardı. Yani tabi ki insan hayatında farklı farklı zamanlarda birçok kişiyi rol model olarak alıyorum. Evet vardı ben psikolog olmak istiyordum.

Çocukken olmak istediğiniz veya hayalini kurduğunuz bir meslek var mıydı? Şu anda hayalini kurduğunuz mesleği mi yapıyorsunuz?

Hayalim buydu az önce de söylediğim gibi ergenlik döneminde bazen evde yalnız kaldığımda karşılıklı salondaki iki tane berjer vardı. O berjerlerden bir tanesine oturur karşımdakine de bir yastık koyardım. O yastık benim hayali danışanım olurdu ve ben seans yapardım.

Psikolog olmaya ne zaman karar verdiniz? Bu kararınızı etkileyen bir durum oldu mu?

Benim hayalim psikolog olmaktı. Psikolog olmaya ergenlik döneminde karar vermişim ben. Nasıl karar verdiğimi gerçekten tam hatırlamıyorum. Belki de diyorum bir film de filan gördüm psikoloğu çünkü o dönem henüz sosyal medya yok, internet yok, yani psikolog olma fikri bana nerden gelmiş gerçekten bilmiyorum ama gerçekten benim hayalim hep buydu. Evet çalıştım. Ben mezun olduktan sonra bir ilk beş yıl bilinçli olarak başka yerlerde çalıştım. İlk başta mesleğime bir rehabilitasyon merkezinde down sendromlu çocuklarla çalışarak başladım. Yani üç yıla aşkın bir süre orada çalıştım. Ardından anaokulu ve üniversiteye hazırlık kurslarında devam ettim. Mesleğimin ilk beş yılında bu şekilde farklı kurumlarda mesleğimi yaptım. Aynı zamanda bunu yaparken de ücret almadan gönüllü olarak da psikologluk yaptığım danışmanlık yaptığım yerler olmuştu. Bir takım sivil toplum kuruluşları İzmir de ki belediyelerde gönüllü olarak psikolojik danışmanlık yaptım o dönemde.

Kendi kliniğinizi açmadan başka bir yerde çalıştınız mı? Staj yaptınız mı? Eğer cevabınız evetse neler yaşadınız anlatabilir misiniz?

Evet staj yaptım. Ben üniversitenin evet üçüncü sınıfımda başladım stajlar yapmaya. Üç ve dördüncü sınıflarda iken staj yaptım. Neler yaşadım ben bir psikolojik danışmanlık merkezinde ve iki ayrı anaokulunda ve bir de araştırma hastanesinde psikoloji öğrencisi olarak staj yaptım. Bu stajlar esnasında neler yaşadım. Öncelikle şunu söyleyeyim maalesef ben staj yapmak istiyorum dediğimde mesleği devam ettirenlerden o dönem çok da canı gönülden destek aldığımı söyleyemeyeceğim. Genellikle beni baştan salan ya da çok da kayla almayan tavır gördüğümü söyleyebilirim. Bunun dışında gene staja gittiğim yerlerde zamanımı çok verimli kullanamamaktan rahatsız oluyordum. Çünkü beni orda saatlerce bir şeyleri öğrenmek işin püf noktalarını kavramak için beklerken aslında çok da belki bir şey alamıyormuşum hissine kapılırdım. Belki bu benim sorunumdu. Belki bu kendimin hayata bakışımla alakalı bir sorundu ona emin değilim ama çok da iyi bir verimli bir staj olmuyor diye mutsuz olurdum. Neler yaşadınız dediğinizde özellikle hastanede araştırma stajım beni çok etkilemişti. Çünkü orada yataklı bölüm vardı ve tabii ki oldukça ağır vakalar orada yatıyorlardı. İntihar eylemini ya da birilerine zarar vermek riski çok yüksek olan psikotik vakalar vardı. Ve bu kişilerle orada aynı ortamda bir öğrenci olarak yüzleşmek onlarla iletişime geçmek yaşadıkları krizleri sorunları görmek, izlemek beni gerçekten çok etkiliyordu. Gece eve geldiğimde yatağıma yattığımda oradaki hastaların yüzleri, ifadeleri, ses tonları, gülüşleri böyle gözümün önünden geçerdi. Resmen başımın üstünde böyle hepsinin geçtiğini, döndüğünü hatırlardım. Çok etkilenmiştim. Ama bu stajlar bana gerçekten çok şey kattı. Anaokulunda yaptığım staj da çocukların o masum dünyalarının daha net görme imkanına sahip oldum. Anne babaların çocukları üzerinde nasıl bir beklentiler kurduğunu çocukların nasıl anne babalarının projeleri olduğunu çok net farkına vardım okul stajı esnasında. Bunu gözlemleme şansına sahip oldum. Yine bir başka hastanede bir psikolog sağ olsun yanında staj yapmama izin vermişti. Onun yanında yaptığım staj bana çok şey katmıştı çünkü yaptığı seansları, görüşmeleri benimle yapabildiği kadar, olması gerektiği kadar paylaşıyordu. Ve o staj da gerçekten çok şey aldığımı hissetmiştim. İlk defa klinik psikolojiye daha net burada adım attığımı hissetmiştim. İnsanların hayatlarına bir psikolog nasıl girer, onlara nasıl yol arkadaşlığı yapar ya da işte insanların yaşadıkları patolojik durumlar hayatlarında nelere yol açar. Bu oradaki stajım daha net görmeme yardımcı olmuştu.

Engelli bir birey olarak sizden psikolojik destek almaya gelen danışanlarınız ilgili bir anınız var mı? Bizimle paylaşabilir misiniz?

Evet tabi ki var mesela şu an aklıma gelen bir anı var. Küçük bir kız çocuğu gelmişti onun da her iki eli yoktu çok güzel sarışın renkli gözlü güzel bir kız çocuğu. Çok küçük iki -üç yaşlarındaydı. Anne babayla o çocuğun gelecekte neler yaşayabileceğine dair konuştuk. Anne baba çocuklarının geleceği ile ilgili endişelerini kaygılarını konuşmak için bana gelmişlerdi. Çocuğa nasıl davranmaları gerektiğini neler yapabilecekleri hakkında konuşmak istiyorlardı.  Seansın sonuna doğru küçük çocuk odaya geldiğinde biz çocukla diyalog kurduk oyun oynamaya başladık karşılıklı konuşuyoruz. Çok neşeli sevimli bir çocuk ve birlikte biz oynuyoruz. O esnada çocuk bir anda benim kollarımın olmadığını fark etti ve bu çocuğun önce çok ilgisini çekti ve sonra da sevindirdi. Çocuk büyük bir heyecanla sevinçle babasına annesine benim kollarımın olmadığını göstermeye başladı. Bak bak yok yok diyerek gösteriyor ve hem kendi kollarını gösteriyor annesine babasına hem de benim kollarımı gösteriyordu. Odada çok enteresan bir hava oluşmuştu ve bu hava o atmosfer anne babayı da beni de çok etkiliyordu. Üçümüzde çocuğun karşısında gülümsemeye çalışıyorduk aslında ağlamamak için kendimizi zor tutuyorduk gerçekten. Hayatımda en zorlandığım anlardan birisiydi bu seans o küçük kız çocuğuna bakarken insanın kendi beden algısını aslında ne kadarda normal doğal gördüğünü kabullenebileceğini ama insanın doğasını bozan şeyin kendisinin değil etrafın toplumun bakışı olduğunu o gün o kadar net görmüştüm ki. Ve daha net gördüğüm bir şey vardı anne babasının o acı dolu hali ve çaresizliği. O anne babaya bakarken kendi anne babamın neler yaşamış olabileceğini çok daha net hissettim yüreğimde hissettim o küçük kız çocuğuna bakarken kendi engelimin fark ettiğim ya da fark etmediğim süreçlerdeki yaşantılarımı hissettim bu aileyle yaşadığım dakikalar gerçekten çok zordu.

Elim Sende kitabı daha başlığı ile insanları etkileyen bir kitap. Bu ismin oluşumundan, kitabınızın içeriğinden ve okuyucu geri bildirimlerinden bahsedebilir misiniz?

‘’Elim sende’’ bir gezi anı tarzı bir kitap yaptığım seyahatlerde karşılaştığım hayatlar insan profilleri bazen düşündürücü bazen komik olaylar bunları yazdığım bir kitap ‘Elim Sende’ bunları konu alan bir kitap. İsmine gelince malum günümüzde hepimiz ciddi anlamda duygusal bir yalnızlık yaşıyoruz psikolojik bir yalnızlık yaşıyoruz. Aile bireyleri bile kimse kimsenin derdine derman değil dinlemiyor bile çoğunlukla duymuyor bile dinlese de duymuyor anlamıyor bile.. ben de buradan yola çıkarak hepimizin belki de en büyük açlığı olan gönül yalnızlığımıza atıfta bulunarak ‘Elim Sende’ dedim. Yani ben senin ruhunu duygularını önemsiyorum senin gönlüne elimi uzatıyorum gönül elim sende demek istedim bu anlamda Elim Sende ismi koydum kitabıma. Kitapla ilgili geri bildirimlere gelince gerçekten olumlu geri bildirimler alıyorum. Tabii ki bu bir edebi eser olduğu çok iddialı cümleler kurmayacağım. Ama galiba şunu başardım ben kitabı yazarken herkesin sıkılmadan keyifle okuyabileceği akıcı sıcak bir sohbet tadında sohbet ediyormuşuz karşılıklı tadını hissettiren bir kitap olsun istemiştim. İnsanlar da genel de bana bunu söylüyorlar kitabı okurken sizinle sohbet ediyormuşum gibi hissettim diyorlar  yani bakıyorum öğrenci de okuyabiliyor yetişkini de belki hayatında pek kitap okumayı sevmeyen insanlardan mesela bu kitabı okuduklarını duydum  hatta Türkmenistanlı okurum bile var bunları duymakta beni çok mutlu ediyor gerçekten. Edebi bir şaheser yaptığımı iddia etmiyorum ama insanların kolaylıkla okuyup içinde belki de birazcık duygularına bir yerlerine dokunabildiğimi hissettim bu kitapla.

Spor yapıyor musunuz? Ya da daha önce spor yapmayı denediniz mi?

Evet aslında yapmaya çalışıyorum haftada en azından birkaç gün plates yapıyorum. Tabii ki zaman bulabilirsem ve enerjim kalırsa. Bir dönem yüzdüm özel yüzme kursuna gittim yüzme dersi aldım yazları yine fırsat buldukça bol bol yüzmeye çalışıyorum. Plates ve yüzme benim her zaman imkân el verdiğince hayatımda var.

Tüm iş yoğunluğunuz içinde İzmir’de sivil toplum kuruluşu başkanlığı da yapıyorsunuz? Dernek çalışmalarına şube açarak nasıl dahil oldunuz ve neler yapıyorsunuz?

Evet iki yıldır Türkiye Sakatlar Derneği İzmir Şubesi’nin başkanlığını yürütüyorum. Böyle bir şeye nasıl bulaştığıma gelince. Zaten bu konuda davetler alıyordum fakat ben kabul etmiyordum bir yandan da engellilik alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarının halini gördükçe gerçekten çok üzülüyor hatta sinirleniyordum. Sonra düşündüm dedim ki oturduğun yerde sinirlenip söylenip duracağına acaba harekete geçip sen bir şeyler yapmayı mı denesen bakalım ne kadar ne yapabiliyorsun İlknur dedim kendime hani bir söz vardır karanlığa küfredeceğine bir ışık da sen yak diye ben de buradan yola çıktım ve bir ışık yakabilir miyim diye düşündüm en azından kendi bu konudaki potansiyelimi ölçmek istedim boyumun ölçüsünü görmek istedim. Bu amaçla da sağ olsun Şükrü Başkan’da bana İzmir Şubenin yönetimine geçer misin diye rica ediyordu kabul ettim ve TSD İzmir Şubesini 2 yıldır başkanlığını ben ve ekibim yönetimini sürdürüyoruz. Ne gibi çalışmalarımız var biz daha çok farkındalıkla farkındalığın altını çizmeye yönelik çalışmalar yapıyoruz. Toplumda birlikte yaşama kültürünü güçlendirmeye yönelik çalışmalar yapıyoruz. Bu kafamızdaki önyargıları bir nebzecik olsun yıkabileceğimiz kırabileceğimiz buna katkı sağlayacak çalışmalarda bulunuyoruz. 2 yıldır kendisi ya da birinci dereceden ailesinde engel bulunan üniversite öğrencilerine burs sağlıyoruz. Geçen yıl 4 tane bursu öğrencimiz vardı bu yıl 5’e çıkardık. Bunun dışında yine tabii ki mağdur engellilerimize zaman zaman destekler akülü araba temini ya da mesela evlerini döşemesine bazı evi olmayan çok ciddi mağduriyetleri bulunan engellilerin evlerini döşemelerine yardımcı olduk ev eşyası temin ettik. Bunların yanı sıra el emeği ürünler tasarımlar yapıp bu esnada hem engelli üyelerimizin de aktif bir şekilde bu sürece katılmasını sağlıyoruz standlarda yer almamızı sağlıyoruz hem de derneğimize de ufak ufak gelir elde etmeye çalışıyoruz çünkü dernek olarak ayakta kalmak gerçekten çok zor ve dediğim gibi farkındalığa yönelik etkinlikleri ben çok önemsiyorum. Şimdi bunları tek tek sayamıyorum ama toplumun farklı kesimlerinden insanlar İzmir’de artık Türkiye Sakatlar Derneğini biliyorlar ve hatta seviyorlar ve geliyorlar. Yani bizim derneğimizde biz sadece engelli olarak kendimiz çalıp kendimiz oynamıyoruz diyebilirim. Kadınlar iş adamları iş kadınları iş insanları üniversite öğrencileri özellikle psikoloji bölümü öğrencileri sıkça bizimle birlikte çalışmaların içinde yer alıyorlar bu da gerçekten benim için oldukça kıymetli.

Sizce Türkiye’de engelli sivil toplum kuruluşlarını hak temelli duruş sergileyebildiğini düşünüyor musunuz? (Engellilerin eğitim, İstihdam ve ayrımcılık gibi birçok problemlerinde sivil toplum kuruluşları gerekli çabayı gösterebiliyor musunuz)

Hayır düşünmüyorum. Hak temelli bir duruş sergileme konusunda oldukça sınıfta kaldığımızı düşünüyorum. Ama tabii ki tane çok az sayıda bu anlamda çaba gösteren hala hayatta kalmaya çabalayan sivil toplum kuruluşları var. Bunları da çok takdir ediyorum. Öyle zor şartlardayız ki bu hem maddi hem sosyal hem Türkiye’nin konumu açısından şu an içinde bulunduğumuz şartlarda gönüllülük esasına dayalı olarak bir STK varlığını sürdürmeye çabalamak bence gerçekten çok takdire şayan çok yüce bir çaba. Yani bunun üzerinde rant elde eden kazanç elde eden kişileri kastetmiyorum onları bir kenara bırakıyorum o konuda söyleyecek çok söz var ama dediğim gibi çoğunlukla tam tersine cebimizden harcayarak zamanımızdan kendi enerjimizden harcayarak özveride bulunarak bir STK’yı ayakta tutmaya çabalıyorsak bunu yapmaya çalışanların ben çok takdiri hak ettiğini düşünüyorum. Ama dediğim gibi genel anlamda hak temelli bir duruşla ilgili gerekli olan çabayı gösterebildiğimizi ya da sonuca ulaşabildiğimizi kesinlikle düşünmüyorum.

Türkiye’de her gün yeni engelliler için hizmet sunacağını söyleyen Dernek/vakıflar kuruluyor. Siz şube olarak diğerlerinden ayıran en önemli farkınız nedir?

Farkımızı çok anlatmaya gerek görmüyorum. Bakmayı bilen görmeye bilen zaten farkı görüyordur. Fark gayet açıkça ortada diye düşünüyorum. Ama özetle şöyle söyleyebilirim az önce de belirttiğim gibi TSD olarak İzmir Şubesi olarak özellikle birlikte yaşama kültürünün biraz olsun güçlenmesine yönelik önyargılar ve ötekileştirmenin bir nebze olsun kırılmasına yönelik çalışmalar yapıyoruz en önem verdiğimiz konu bu. Ve mümkün olduğunca gençlerin kendini geliştirmesine gerek eğitimleri açısından dediğim gibi burs sağlayarak ya da yaptığımız etkinliklerde onların aktif bir şekilde rol almasını sağlayarak gençlerin gerek eğitim gerek kişisel gelişimlerini hayata bakışlarını ufuklarının gelişmesine yardımcı olmak bizim en önemli verdiğimiz öncelik TSD İzmir Şubesi olarak. Ve şunu da övünerek söyleyebilirim ki İzmir’de galiba bir fark yaratmaya başladık toplumun farklı kesimleri artık TSD’yi biliyor ve seviyor. İş adamları, iş kadınları Üniversite öğrencileri özellikle psikoloji öğrencileri müzisyenler sanatçılar ve engelliler biz yaptığımız tabii ki kendi imkanlarımızda karınca kararınca yaptığımız etkinliklerde hep birlikteyiz. Yılbaşı eğlencesinde bile birçok farklı kesimden insanla kutladık ki çok mütevazi kendi aramızda küçük bir eğlence düzenlemeye çalışırken yine böyle katılımı zengin bir mozaik oluştu ben bundan çok büyük bir keyif alıyorum. O mozaiği gördükçe de yorgunluğumun geçtiğini söyleyebilirim.

Bir gününüz nasıl başlıyor ve nasıl bitiyor kısaca anlatabilir misiniz?

İlk uyandığımda doğal olarak zihnimden o gün neredeyim ne yapıyorum diye düşünüyorum böyle başlıyorum. Eğer zamanım varsa kahvaltının ardından bir kendime zaman ayırıp meditasyon yapıyorum. Sabah eğer biraz daha sakin bir günümse sabah saatlerinde sevdiğim arkadaşlarım sevdiklerimle bir telefonla sohbet edip hal hatır soruyorum. Ardında da günlük işlere başlıyorum tabii ki. Seanslarım varsa katılmam gereken toplantılar kabul etmem gereken ziyaretçiler planlamam gereken işlerle ilgili bütün gün zaten bunlarla bakıyorum gün bitmiş. Genellikle de günün sonunda mutlaka bir arkadaş bir dost ya da ailemden birileri sevdiklerimle bir buluşma oluyor illaki. Mutlaka akşamları imkân buldukça birkaç saatimi yalnız geçirmeyi seviyorum. Bu da benim için oldukça önemli kendimle baş başa kalıp müzik dinleyerek ya da bir şeyler okuyarak belki biraz bilgisayarda vakit geçirerek ya da TV izleyerek o günün yorgunluğunu zihnimden atmaya çalışıyorum. Yine gün içerisinde vakit bulduğumda biraz plates yapıyorum bu da benim için önemli özetle böyle diyebilirim.

Siz hiç ayrımcılık, önyargı, mobbingle hiç karşılaştınız mı?

Tabii ki karşılaştım. Ya da hiç karşılaşmadığınız oldu mu diye sorulsun bence bu daha doğru daha sağlıklı bir soru olur. Ayrımcılıkla, önyargıyla ve mobbingle maalesef hayatımın her alanında karşılaştığımı söyleye bilirim. Okul yıllarımda da ilk çalıştığım iş yerimde de ve daha sonra sokakta aslında hemen hemen belki de hayatımızın her anında hatta denize gidiyoruz plajda da her yerde ayrımcılıkla önyargıyla ya da mobbingle karşılaşıyoruz.

Engelli arkadaşlarımız için özellikle iş hayatında ve sosyal yaşamda başarılı olmaları için bir mesajınız var mıdır?

Engelli arkadaşlara mesajım ben hep şunu kendime de danışanlarıma da sıkça hatırlatırım bu hayattaki seçimlerimizin bedellerini de, ödüllerini de kendimiz yaşarız. Mazeretler, engeller her zaman var ve onlar asla bitmeyecek. Eğer ki mazeretleri ve engellere takılırsak olduğumuz yerde kalır hatta kayıp oluruz. Savaşacağız, çabalayacağız, kendimizi biçtiğimiz rol, kendimize biçtiğimiz değer her ne ise kendimizi nasıl kabul ediyorsak o olmak yolunda yürümeye devam etmek lazım. Düşebiliriz tekrar kalkarız, kayıp olabiliriz yeniden yolu buluruz. Ama yürümek lazım. Benim vereceğim mesaj budur. Bir de kendimize biçtiğimiz değeri bir sorgulamak lazım. Kendimize verdiğimiz rol bu hayatta ne, bir tane yaşamımız var. O yaşamın nasıl ve nasıl bir imajla, nasıl bir şekilde yaşamaya devam ettirmek istiyoruz. Önce bunun cevabını bulmak gerekiyor diye düşünüyorum.

Bu arada işverenlere mesajınız nedir?

İş verenlere mesajıma gelince zorunlu bir engelli kadrosunu genellikle bile doldurmaktan kaçınıyor maalesef iş verenler. Onların da kendince haklı nedenleri var. Evet anlıyorum. Ama bir de maalesef engelli arkadaşlarımızı işe alırken bir kenarda saksı gibi dursunlar ya da işte hatta işe bile gelmesinler biz onlara biraz işte sigortalarını ödeyelim, kafasından çıkıp yine aynı şekilde birlikte yaşama kültürüne yerleşebilecek uygun işlev görevler verilirse engellilere ama görev verilirse sen yorulma kenarda dur denilmeden ya da bezsin ve işe gelmesin mantalitesi yürütmeden yapabileceği şekilde bir iş kendisine verilirse çok daha iyi olur diye düşünüyorum.

Engelsizkariyer.com hakkında neler söylemek istersiniz?

Bence Türkiye’de engellilik alanında gerçekten kaliteli çalışmalar yapan değer katan nadir kişilerdensiniz diye düşünüyorum ve bu konuda sizi çok takdir ediyorum. Engelsizkariyer.com’un engellilerin sosyal hayatına ya da kariyer hayatına ya da işverenlerin engellilerin bakışının çok olumlu etkileri olduğunu düşünüyorum. Bu konuda da çalışmalarınızda sizlere başarılar diliyorum.

Röportaj: Mehmet Kızıltaş

Alt Logolar
Sosyal Medya’da takip edin!
App Store Google Play
Copyright © 2005 - ∞ Engelsizkariyer.com - Her hakkı saklıdır.
EngelsizKariyer.com, sosyal girişimcilik markası olarak EK EĞİTİM İNSAN KAYNAKLARI VE DANIŞMANLIK LTD. ŞTİ.' ye ait bir sitedir.
Engelsizkariyer.com Logo
z